12-13 Kasım 2011 tarihlerinde Zirve Dağcılık İzmir-Fethiye Şubesi ile ortak düzenlediği Akdağ-Uyluk Tepe (3.024 m.) tırmanışı etkinliğine katıldım. Sevgili Zeki VAROL rehberliğinde Serpil-Ülkü SEVGİ, Selda KETENCİ, Şule DEĞERLİ, Yalçın KARACA, Eyüp KARAMAN, Vardar ACAN, Selbilet YILDIRIM, Metin ÖZEL ve benden oluşan toplam 11 kişilik İzmir ekibimiz Akdağ
tırmanışından önce Likya Yolu'nda daha önce göremediğimiz Patara Kumulu-Letoon
Kutsal Alanı ve Patara Ören Yeri'ni yürüyerek gezip gördük. 11.11.2011 Cuma gecesi saat 24.00’de İzmir’den hareket ettik. Rahat bir yolculuktan sonra 05.00 sularında Kalkan’a indik. Kahvaltı yapacağımız Nur Pastanesi saat 07.00’de açılacağı için 2 saat arabada uyumaya devam ettik. Nur Pastanesi’nin güzel
börek ve poğaçaları ile kahvaltımızı yaptıktan sonra 08.30 sıralarında Pydnai Antik Kenti'nin bulunduğu Karadere Köyü mevkiine gelerek 7-8 km.lik Patara Kumulu etabını, yaklaşık 1,5 saat gibi hızlı bir tempo ile yürüyerek 10.00 civarında Letoon Kutsal Alanı’na geldik. Likya Yolu’nun 2. Etabı olan Gey (Yedi Burunlar) ile Kalkan arasında kalan bu bölgeyi, daha önce geceye kaldığımız için
yürüyememiştik. Mitolojiye göre tanrıça Leto, tanrı Zeus’dan olan ikiz çocukları Apollon ve Artemis’i, Zeus’un kıskanç karısı Hera’nın gazabından kaçırarak buraya getirir. Ancak halk Hera’nın gazabından korktuğu için Leto’yu istemez. Bu duruma çok sinirlenen Leto bütün halkı kurbağaya çevirir. Bizlerde kurbağaya dönüşmemek için hızlı bir şekilde Letoon Kutsal Alanı’nı gezip
(yaklaşık 25 dakika), Likya birliğinin başkenti olan Patara Ören Yeri'ne geldik. Saat 13.00’de Fethiye’den gelecek arkadaşlarla Gömbe Yaylası'nda buluşacağımız için hızlı hareket ediyoruz. Gideceğimiz yaklaşık 50-60 km. bol keskin virajlı, dar ama asfalt yayla yolumuz var. Deniz seviyesinden yaklaşık 1.250 m.ye yükseleceğiz. Saat 11.15 sıralarında çok iyi korunmuş, görkemli
Roma Zafer Takı’nın yanından geçerek restorasyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yaptırılan, Anadolu'da demokrasi bağlamında, antik dünyanın en büyük ve en mükemmel Likya Birliği Meclis Binası’nın yanına geldik. Basından takip ettiğim kadarıyla restorasyon tamamlandığında tüm dünyadaki meclis başkanları davet edilerek burada bir toplantı yapılması
planlanmakta. Tiyatronun yanından geçerek, meclis binasının üst tarafına çıktık. Buradan Patara Kumulu'nun doldurduğu iç liman bölgesini, kıyıdan yaklaşık 500 metre içeride kalmış Deniz Feneri’ni, Liman Hamamı kalıntılarını, Roma Zafer Tak’ını, başta tahıl olmak üzere zeytinyağı-şarap gibi maddelerin depolandığı Granarium’u, Kent Bazilikası'nı gözlemledik. Anadolu’muzdaki en geniş ve en iyi
korunmuş, iç limanı güneydeki agoraya bağlayan Ana Cadde’yi yürüyerek geçtikten sonra arabamıza binip Patara Plajını görmeye gittiğimizde yağmur başladı. Bizde plajı gezmekten vazgeçip Gömbe Yaylası'na doğru hareket ettik. Yağmurlu bir yolculuktan sonra 13.00 sularında Gömbe Yaylası'na vardık. Yağmur bir durdu, bir yağdı. Akdağ sis yüzünden hiç yüzünü göstermedi. Gömbe
Yaylası'ndaki yağmur tabii olarak Akdağ’da kar şeklinde düşüyordu. Fethiye’den gelecek arkadaşları beklerken kendi çabalarıyla Gömbe Yaylası Doğayı Koruma Yaşatma Derneği kuran, 5 dönümlük kiraz bahçesini dalından kiraz yemeleri için bedelsiz halka açan Sn. Hüseyin ÇİLENGER Ağabey ile tanıştık. Böyle gönül dostu birisini tanımak, onunla sohbet etmek benim için büyük bir zenginlik
oldu. Hüseyin Ağabey iki gün boyunca her türlü sorunumuzla ilgilendi. Batan aracımız için önce traktör, sonra dozer temin etti. Evinde ağırladı, çay ikram etti. Kendisine ve Sn. Eşine çok teşekkür ediyorum. Bu arada Gömbe halkı çok misafirsever, alçakgönüllü ve çok güler yüzlü. Yemek yediğimiz Çörekçi Restaurant, Fethiye'den gelecek arkadaşları beklerken içtiğimiz en az 25-30 bardak çay için
para almak istemedi. Zorla 5 TL. verebildim. Akşamda Gömbe Belediyesi’nin sağ altındaki kahvede en 30-35 bardak çay ile kekik çayı içtik. Onun içinde para ödeyemedik. Başta kahvenin 2 Ortağı ile Çörekçi Restaurant sahibine ve tüm Gömbe halkına çok teşekkür ediyorum. Gömbe’deki tek eleştirim kapalı mekanlarda sigara içilmesi. Bu güzel insanlar inşallah bu kötü alışkanlığı en azından
kapalı mekanlarda bırakırlar. Saat 13.00'de buluşacağımız Fethiye’den gelecek ekip ancak saat 16.00'da Gömbe’ye gelebildi. Üç saatten fazla amaçsız bir şekilde burada beklemek bizlerin konsantrasyonunu bozdu. Hava hem kararmaya hem de soğumaya başlamıştı. Sonuç olarak karanlıkta, yağmur ve kar altında çadır kurup ıslak bir şekilde sabaha kadar uyku tulumu
içinde beklemek yerine, Gömbe’de bir pansiyonda kalıp 21.00-22.00’e kadar soba başında sohbet etmeyi, sabah 04.00 sularında da kamp alanı olan Subaşı Yaylası'na gitmeye karar verdik. Pansiyona yerleştikten sonra yukarıda bahsettiğim kahveye giderek kekik çayı içtik, sohbet ettik. Saat 21.00 sıralarında Serpil kardeşim bizlere, pansiyon odasındaki sobanın üzerinde ısıttığı tarhana çorbası
ile kavurmayı ikram etti. Saat 22.00 sularında da yattık. Ben 03.00'e, arkadaşlar ise 03.30’a doğru kalktı. Saat 04.00’te de topluca çorba içmeye gittik. Akşamdan konuştuğumuz çorbacı bizler için kalkıp bu saatte çorba hazırlamıştı. Saat 04.00’te beklediğimiz Fethiye Şube'mizin 4x4 aracı ancak 05.00’e doğru geldi ve 2.000 m.deki kamp alanı Subaşı Yaylası'na doğru hareket edebildik. Ancak 05.30
sularında 1.600 m.lerde araç kayarak sağ arka tekerlek kenardaki çamurlu alana düştü. Araçtan inerek Subaşı Yaylası'na doğru yürümeye başladık. Aracın şoförü ise günün ağarmasını bekleyip sonra aracı kurtarmaya çalışacağını söyledi. Saat 12.00 sıralarında zirve dönüşü şoföre telefon ile ulaştığımızda hala aracı kurtaramadığını ve bizleri beklediğini söyleyince Zeki Bey Hüseyin
Ağabey’e telefon ile ulaştı. Bu andan itibaren Sn. Hüseyin ÇİLENGER Ağabey devreye girdi ve ancak akşam karanlığına doğru kepçe ile araç kurtarılabildi. Bizler ise kar yağışı altında yürümeye devam ederek 06.45 sıralarında 2.000 m.deki Subaşı Yaylası'na ulaşabildik. 07.15 Sıralarında yaylanın Dört Ağız Çeşmesi mevkiinden, İzmir, Fethiye ve Denizli’den arkadaşlar ile topluca
Akdağ zirveye doğru yürüyüşe geçtik. Dağa koyunlarını gütmeye giderken kartala sırtındaki bebeği kaptıran bir ananın dramını anlatan ağıdın yakıldığı, 1950'li yıllarda Muhterem NUR, 1960'lı yıllarda önce Ayşecik (Zeynep DEĞİRMENCİOĞLU), sonra da Fatma GİRİK'in başrol oynadığı "Boş Beşik" filmlerine konu olan olayların geçtiği yaylalara doğru yükseldikçe kar kalınlığı artmaya
başladı. Önce Su Çıkan Deresi'nden İkiz Göl bölgesine, daha sonrada 2.400 m.deki Evkaya Yaylası'na ulaştık. Saat 09.00 olmuştu ve kar yağışı durmadan devam ediyordu. Yükseldikçe karın kalınlığı 10 cm. civarına ulaştı. 10.15 Sıralarında da 2.575 m.deki Deve Kabarığı Yaylası'na ulaştık. Zirve, yoğun sisten hiç yüzünü göstermediği gibi yükseldikçe kar yağışının tipiye döneceğini,
yumuşak kar kalınlığının daha da artacağı, bu şartlarda zirveye gidilmesi halinde dönüşte karanlığa kalınacağı değerlendirilmelerinden sonra dönüş kararı alındı. Zirve çıkışının son düzlüğünde topluca resim çekildikten sonra, Deve Kabarığı Yaylası’nda yaklaşık yarım saat mola verildi. Bir şeyler atıştırıp sıcak çay içtikten sonra 11.00'de dönüşe geçtik. 12.45'te de kamp alanı
Subaşı Yaylası’na ulaştık. 15 Dakika kadar dinlendikten sonra Fethiye ve Denizli’den gelen arkadaşlar ile vedalaşarak Gömbe Yaylası'na doğru yürümeye devam ettik. Onlar biraz dinlenip çadır ve kamp alanını topladıktan sonra dönüşe geçeceklerdi. Aşağıya indikçe kar tamamen erimiş ve her yer çamura bulanmıştı. Ayakkabılarımız ve tozluklarımız tamamen çamur olmuştu. Hüseyin Ağabey kayan
aracın yanından bazı arkadaşlarımızı arabasına alarak Gömbe’ye götürürken bizler yürüyüşe devam ettik. Gömbe yakınlarındaki bir su kanalında ayakkabı ve tozluklarımızı çamurdan arıttık. Saat 15.00 sıralarında Hüseyin Ağabey’in evinin yanına ulaştığımızda Serpil kardeşim tepside çaylar ile bizleri karşıladı. Çayları içerken Hüseyin Ağabey Gömbe hakkında kısaca bilgi verdi ve kendi yazdığı şiiri
okudu. Yarım saat kadar dinlendikten sonra Gömbe merkeze, pansiyona doğru yürümeye devam ettik. Pansiyoncumuz düğünleri olduğunu, Antalya’ya gideceklerini belirterek geç kalmamamızı özellikle tembihlemişti. 16.45 sıralarında koşar adım pansiyona ulaşarak toplam 27 km. süren etkinliğimizi bitirdik. Yürüyüşümüzün son 5-6 km.lik kısmında yolun asfalt olması, ondan önceki
6-7 km.nin de sert zemin çakıllı yol olması, özellikle benim ve arkadaşlarımın ayaklarını mahvetti. İzmir’e dönünce sağ dizim şişti ve ağrımaya başladı. Şimdi yoğun buz ve ilaç tedavisi ile dizimi düzeltmeye çalışıyorum. Dönüş yolunda etkinlik final yemek molasını Elmalı merkezde bulunan Sultan Sofrası Restaurant’ta
(0 242 6186464) verdik. Burası pide, kebap ve sulu yemek çeşitleri bulunan hesaplı bir mekan. Etkinlik öncesi son 10 gün pırıl pırıl güneşli mükemmel hava şartlarının hüküm sürdüğü bölge meğer bizi bekliyormuş. Böylece ülkemizin dört mevsim iklim güzelliğini tekrar yaşamış olduk.
tırmanışından önce Likya Yolu'nda daha önce göremediğimiz Patara Kumulu-Letoon
Kutsal Alanı ve Patara Ören Yeri'ni yürüyerek gezip gördük. 11.11.2011 Cuma gecesi saat 24.00’de İzmir’den hareket ettik. Rahat bir yolculuktan sonra 05.00 sularında Kalkan’a indik. Kahvaltı yapacağımız Nur Pastanesi saat 07.00’de açılacağı için 2 saat arabada uyumaya devam ettik. Nur Pastanesi’nin güzel
yürüyememiştik. Mitolojiye göre tanrıça Leto, tanrı Zeus’dan olan ikiz çocukları Apollon ve Artemis’i, Zeus’un kıskanç karısı Hera’nın gazabından kaçırarak buraya getirir. Ancak halk Hera’nın gazabından korktuğu için Leto’yu istemez. Bu duruma çok sinirlenen Leto bütün halkı kurbağaya çevirir. Bizlerde kurbağaya dönüşmemek için hızlı bir şekilde Letoon Kutsal Alanı’nı gezip
(yaklaşık 25 dakika), Likya birliğinin başkenti olan Patara Ören Yeri'ne geldik. Saat 13.00’de Fethiye’den gelecek arkadaşlarla Gömbe Yaylası'nda buluşacağımız için hızlı hareket ediyoruz. Gideceğimiz yaklaşık 50-60 km. bol keskin virajlı, dar ama asfalt yayla yolumuz var. Deniz seviyesinden yaklaşık 1.250 m.ye yükseleceğiz. Saat 11.15 sıralarında çok iyi korunmuş, görkemli
Roma Zafer Takı’nın yanından geçerek restorasyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yaptırılan, Anadolu'da demokrasi bağlamında, antik dünyanın en büyük ve en mükemmel Likya Birliği Meclis Binası’nın yanına geldik. Basından takip ettiğim kadarıyla restorasyon tamamlandığında tüm dünyadaki meclis başkanları davet edilerek burada bir toplantı yapılması
planlanmakta. Tiyatronun yanından geçerek, meclis binasının üst tarafına çıktık. Buradan Patara Kumulu'nun doldurduğu iç liman bölgesini, kıyıdan yaklaşık 500 metre içeride kalmış Deniz Feneri’ni, Liman Hamamı kalıntılarını, Roma Zafer Tak’ını, başta tahıl olmak üzere zeytinyağı-şarap gibi maddelerin depolandığı Granarium’u, Kent Bazilikası'nı gözlemledik. Anadolu’muzdaki en geniş ve en iyi
korunmuş, iç limanı güneydeki agoraya bağlayan Ana Cadde’yi yürüyerek geçtikten sonra arabamıza binip Patara Plajını görmeye gittiğimizde yağmur başladı. Bizde plajı gezmekten vazgeçip Gömbe Yaylası'na doğru hareket ettik. Yağmurlu bir yolculuktan sonra 13.00 sularında Gömbe Yaylası'na vardık. Yağmur bir durdu, bir yağdı. Akdağ sis yüzünden hiç yüzünü göstermedi. Gömbe
Yaylası'ndaki yağmur tabii olarak Akdağ’da kar şeklinde düşüyordu. Fethiye’den gelecek arkadaşları beklerken kendi çabalarıyla Gömbe Yaylası Doğayı Koruma Yaşatma Derneği kuran, 5 dönümlük kiraz bahçesini dalından kiraz yemeleri için bedelsiz halka açan Sn. Hüseyin ÇİLENGER Ağabey ile tanıştık. Böyle gönül dostu birisini tanımak, onunla sohbet etmek benim için büyük bir zenginlik
para almak istemedi. Zorla 5 TL. verebildim. Akşamda Gömbe Belediyesi’nin sağ altındaki kahvede en 30-35 bardak çay ile kekik çayı içtik. Onun içinde para ödeyemedik. Başta kahvenin 2 Ortağı ile Çörekçi Restaurant sahibine ve tüm Gömbe halkına çok teşekkür ediyorum. Gömbe’deki tek eleştirim kapalı mekanlarda sigara içilmesi. Bu güzel insanlar inşallah bu kötü alışkanlığı en azından
kapalı mekanlarda bırakırlar. Saat 13.00'de buluşacağımız Fethiye’den gelecek ekip ancak saat 16.00'da Gömbe’ye gelebildi. Üç saatten fazla amaçsız bir şekilde burada beklemek bizlerin konsantrasyonunu bozdu. Hava hem kararmaya hem de soğumaya başlamıştı. Sonuç olarak karanlıkta, yağmur ve kar altında çadır kurup ıslak bir şekilde sabaha kadar uyku tulumu
içinde beklemek yerine, Gömbe’de bir pansiyonda kalıp 21.00-22.00’e kadar soba başında sohbet etmeyi, sabah 04.00 sularında da kamp alanı olan Subaşı Yaylası'na gitmeye karar verdik. Pansiyona yerleştikten sonra yukarıda bahsettiğim kahveye giderek kekik çayı içtik, sohbet ettik. Saat 21.00 sıralarında Serpil kardeşim bizlere, pansiyon odasındaki sobanın üzerinde ısıttığı tarhana çorbası
ile kavurmayı ikram etti. Saat 22.00 sularında da yattık. Ben 03.00'e, arkadaşlar ise 03.30’a doğru kalktı. Saat 04.00’te de topluca çorba içmeye gittik. Akşamdan konuştuğumuz çorbacı bizler için kalkıp bu saatte çorba hazırlamıştı. Saat 04.00’te beklediğimiz Fethiye Şube'mizin 4x4 aracı ancak 05.00’e doğru geldi ve 2.000 m.deki kamp alanı Subaşı Yaylası'na doğru hareket edebildik. Ancak 05.30
sularında 1.600 m.lerde araç kayarak sağ arka tekerlek kenardaki çamurlu alana düştü. Araçtan inerek Subaşı Yaylası'na doğru yürümeye başladık. Aracın şoförü ise günün ağarmasını bekleyip sonra aracı kurtarmaya çalışacağını söyledi. Saat 12.00 sıralarında zirve dönüşü şoföre telefon ile ulaştığımızda hala aracı kurtaramadığını ve bizleri beklediğini söyleyince Zeki Bey Hüseyin
Ağabey’e telefon ile ulaştı. Bu andan itibaren Sn. Hüseyin ÇİLENGER Ağabey devreye girdi ve ancak akşam karanlığına doğru kepçe ile araç kurtarılabildi. Bizler ise kar yağışı altında yürümeye devam ederek 06.45 sıralarında 2.000 m.deki Subaşı Yaylası'na ulaşabildik. 07.15 Sıralarında yaylanın Dört Ağız Çeşmesi mevkiinden, İzmir, Fethiye ve Denizli’den arkadaşlar ile topluca
Akdağ zirveye doğru yürüyüşe geçtik. Dağa koyunlarını gütmeye giderken kartala sırtındaki bebeği kaptıran bir ananın dramını anlatan ağıdın yakıldığı, 1950'li yıllarda Muhterem NUR, 1960'lı yıllarda önce Ayşecik (Zeynep DEĞİRMENCİOĞLU), sonra da Fatma GİRİK'in başrol oynadığı "Boş Beşik" filmlerine konu olan olayların geçtiği yaylalara doğru yükseldikçe kar kalınlığı artmaya
başladı. Önce Su Çıkan Deresi'nden İkiz Göl bölgesine, daha sonrada 2.400 m.deki Evkaya Yaylası'na ulaştık. Saat 09.00 olmuştu ve kar yağışı durmadan devam ediyordu. Yükseldikçe karın kalınlığı 10 cm. civarına ulaştı. 10.15 Sıralarında da 2.575 m.deki Deve Kabarığı Yaylası'na ulaştık. Zirve, yoğun sisten hiç yüzünü göstermediği gibi yükseldikçe kar yağışının tipiye döneceğini,
Subaşı Yaylası’na ulaştık. 15 Dakika kadar dinlendikten sonra Fethiye ve Denizli’den gelen arkadaşlar ile vedalaşarak Gömbe Yaylası'na doğru yürümeye devam ettik. Onlar biraz dinlenip çadır ve kamp alanını topladıktan sonra dönüşe geçeceklerdi. Aşağıya indikçe kar tamamen erimiş ve her yer çamura bulanmıştı. Ayakkabılarımız ve tozluklarımız tamamen çamur olmuştu. Hüseyin Ağabey kayan
aracın yanından bazı arkadaşlarımızı arabasına alarak Gömbe’ye götürürken bizler yürüyüşe devam ettik. Gömbe yakınlarındaki bir su kanalında ayakkabı ve tozluklarımızı çamurdan arıttık. Saat 15.00 sıralarında Hüseyin Ağabey’in evinin yanına ulaştığımızda Serpil kardeşim tepside çaylar ile bizleri karşıladı. Çayları içerken Hüseyin Ağabey Gömbe hakkında kısaca bilgi verdi ve kendi yazdığı şiiri
okudu. Yarım saat kadar dinlendikten sonra Gömbe merkeze, pansiyona doğru yürümeye devam ettik. Pansiyoncumuz düğünleri olduğunu, Antalya’ya gideceklerini belirterek geç kalmamamızı özellikle tembihlemişti. 16.45 sıralarında koşar adım pansiyona ulaşarak toplam 27 km. süren etkinliğimizi bitirdik. Yürüyüşümüzün son 5-6 km.lik kısmında yolun asfalt olması, ondan önceki
6-7 km.nin de sert zemin çakıllı yol olması, özellikle benim ve arkadaşlarımın ayaklarını mahvetti. İzmir’e dönünce sağ dizim şişti ve ağrımaya başladı. Şimdi yoğun buz ve ilaç tedavisi ile dizimi düzeltmeye çalışıyorum. Dönüş yolunda etkinlik final yemek molasını Elmalı merkezde bulunan Sultan Sofrası Restaurant’ta
(0 242 6186464) verdik. Burası pide, kebap ve sulu yemek çeşitleri bulunan hesaplı bir mekan. Etkinlik öncesi son 10 gün pırıl pırıl güneşli mükemmel hava şartlarının hüküm sürdüğü bölge meğer bizi bekliyormuş. Böylece ülkemizin dört mevsim iklim güzelliğini tekrar yaşamış olduk.
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK
Sn. Hüseyin ÇİLENGER Ağabey’in, Gömbe hakkında verdiği bilgi ile okuduğu şiirin videosunu seyretmek isterseniz lütfen burayı tıklayınız.
Bu etkinliğin fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Bu yazının hazırlanmasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı buroşürlerinden yararlanılmıştır.
Bu yazının hazırlanmasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı buroşürlerinden yararlanılmıştır.
351 fotoğrafı bir çırpıda izlemişim, şaşırdım. Birkaç günde sanki bir haftalık olaylar yaşamışsınız. Çok renkli ve heyecanlı bir etkinlik olmuş. Karlı yürüyüşleri sevmediğim için katılamadığıma fazla hayıflanmadım. Diz problemini kısa zamanda atlatacağını umuyorum; gelmiş geçmiş olsun. Selamlar..
YanıtlaSilYavuz Serdar KONUK
YanıtlaSilSevgili Ayhan,
Resim ve yazılarını büyük ilgi ve hayranlıkla okuyup izledim.Böyle bir yaşantının özlemi uzun yıllardır içimde bir ukte olarak kaldı. Gerek Orhan'dan ve gerekse senden aldığım bu mailleri zevkle takip ediyorum. Malesef dizlerimdeki minusküs ve yan bağlardaki arızalar bu tür etkinlikler katılmamı engelliyor. Ama sizler sayesinde bu zevki azda olsa tadabiliyorum. Bu hafta sonu bende Antalya'daydım. 450 km.' lik yolu arabayla zor gittim, siz nasıl yürüdünüz. Allah nazardan saklasın. Seninde bu tür gezilerden mutlu olman beni ayrıca mutlu ediyor.
Görüşmek ümidiyle...
22 Kasım 2011 18:56
Ahmet Murat YAĞUŞ
YanıtlaSilSevgili GEZGİN Arkadaşım,
Ne mutlu ki sana. güzel güzel yerleri çaba sarfederek gidip görüyorsun geziyorsun, yemeklerini tadıyorsun, fotoğraflıyorsun. Sonra da çaba sarfederek kaleme alıyorsun tebrik ediyorum seni. Bu iş gönül işi sevmeden ve keyif almadan kesinlikle yapılmaz, aynı keyfi alan bir veya birkaç grup da edinmişsin anlaşılan. Blok'ta ki paylaşım yazını okudum fotoğraflarına baktım. Yüreğinize sağlık arkadaşım. Yüreğinin götürdüğü yere git kim tutar seni...
23 Kasım 2011 15:03