Yukarı Mezopotamya-2 etkinliğimizin üçüncü ve son günü (04.11.2019) sabahı saat
07.30’da MİDYAT’a gitmek üzere Mardin’den yola çıkıyoruz. İlk durağımız Mardin’in
Savur İlçesi’ne bağlı terkedilmiş bir Süryani Köyü olan Dereiçi (Kıllıt) Köyü. Ancak
Dereiçi (Kıllıt) Köyü’ne
gitmeden önce 08.40’ta geldiğimiz Savur İlçesi’ni görelim istiyoruz.
Mardin’e 47 km. uzaklıkta, dağlar ile çevrili vadinin ortasından geçen Savur Çayı’nın bir tarafına, yamaca kurulu ilçe merkezine sabahın erken saatinde girmek istemiyoruz. Tam karşı
Mardin’e 47 km. uzaklıkta, dağlar ile çevrili vadinin ortasından geçen Savur Çayı’nın bir tarafına, yamaca kurulu ilçe merkezine sabahın erken saatinde girmek istemiyoruz. Tam karşı
tarafında bulunan İmam
Hatip Okulu önünden Savur İlçesi’ni seyredip fotoğraflarını çektikten sonra Dereiçi
(Kıllıt) Köyü’ne hareket ediyoruz. Savur’a 7 km. uzaklıktaki
Dereiçi (Kıllıt) Köyü’ne vardığımızda saat 09.15 oluyor. Dereiçi (Kıllıt) Köyü, içinde hem
Ortodoks, hem Katolik hem de Protestan kilisesi olan,
terkedilmiş bir Süryani köyü. Önce 1960’lı yıllarda Almanya’ya işçi göçü sonra
da terör sebebiyle terkedilmiş. Halen içinde 3-5 ailenin yaşadığı,
çok güzel taş işçiliği ile inşa edilmiş terkedilmiş evlerin arasındaki
sokaklarda
biraz geziniyoruz. Sonra küçük bir kız Kıllıt (Dereiçi) Mor Yuhanun Kilisesi’nin kilitli
kapısını açıp kilise hakkında bildiklerini Bizlere anlatıyor. Sonra da köyde
imal edilen Süryani şaraplarının tadına bakıp alışverişimizi yaptıktan sonra
Midyat’a 23 km. mesafede
dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırı olan Mor Gabriel Manastırı’na
gidip 5 TL. ödeyerek içeri giriyoruz. Saat 11.20 olmuş. Süryanilerin
anayurdu olarak bilinen Midyat ilçesi Turabdin bölgesinde bulunan Mor Gabriel Manastırı, 397
yılında Mor
Şmuel ve Mor Şemun tarafından kurulmuş. Midyat kesme taşları ile inşa edilen Manastır,
Kilise tarafından ikinci Kudüs olarak kabul edilmekteymiş. Yunanistan Athos
Dağı'nda kurulu herhangi bir manastırdan en az 400 yıl daha eskiymiş. 1600 yılı aşan
tarihi boyunca Süryani kilisenin ilim merkezi olmuş.
Manastır okulundan, çok sayıda patrik, metropolit, rahip, papaz yetişmiş. Bölgenin
en önemli kütüphanelerinden birine sahip manastırdaki çok sayıda el yazması
kitap, tarihi süreç içerisinde yaşanan savaşlardan
yağmalardan dolayı günümüze
ulaşamamış. Bölgedeki anıt mezarların en büyüklerinden olan manastırın Azizler Evi’ne, değişik dönemlerde hayatını kaybetmiş 15 aziz, niş içine
konan mezarlara gömülmüş. Manastırın 5.ve 6. yüzyıldan kalan eşsiz yapılarını,
ana kilise olarak
kullanılan Büyük Kilise’yi, mutfağını kilise görevlisi
diyakoz (papaz yardımcısı) bey ile birlikte gezip, çarpıcı Theodora Kubbesi ile manastır yapılarının fotoğraflarını çektikten
sonra Midyat şehir merkezine hareket ediyoruz. Midyat merkezde bulunan Cihan
Et
Lokantası’ndan (0482 4641566) bahsetmeden geçemeyeceğim. 2 katlı güzel
bir mekânda çok güzel yöresel yemekler yapan lokantanın fiyatları da gayet
makul. Ana yemekten önce gelen 7-8 çeşit meze ve yeşillikler ise ikram. Hem
gözümüzü hem de karnımızı
doyurduktan sonra 13.00 ile 14.00 arasında serbest
zaman veriyoruz. Kimimiz çarşı içinde bulunan telkâri altın ve gümüş takılar satılan mağazalara, kimimizde
Süryani şarap evlerine dağılıyor. Ben, Zeki Bey ile birlikte Midyat
Çevre Kültür Evi’ne gidiyorum. Daha
sonra arkadaşlardan bir
kısmı da buraya geliyor. Restorasyonu 2000 senesinde
bitirilerek hizmete açılan Midyat Çevre Kültür Evi, çok güzel taş işçiliği olan
eski bir Süryani konağı. Konağın en üstünden 360 derece eski ve yeni Midyat’ı
seyrediyoruz. Ne yazık ki eski
Midyat yeni Midyat’ın beton keşmekeşliğinden çok
daha güzel. Birçok filme ve diziye ev sahipliği yapan bu otantik
yerden Anıtlı (Hah) Köyü Meryem Ana Kilisesi’ne gitmek
üzere ayrılıyoruz. Midyat merkeze
30 km. uzaklıktaki Anıtlı (Hah) Köyü’ne 14.50 sularında ulaşıyoruz. Meryem Ana adına yapılan ilk kilise olduğu söylenen Meryem Ana
Kilise’si eski bir anıtın üzerine M.S. 1. yüzyılda yapılmış. Hz. İsa’nın ruhunu
simgeleyen güvercin
figürlü haç ise bugüne kadar başka hiçbir kilisede görülmemiş. Yapıldığı
yıllarda sadece din adamları tek başlarına gelip ibadet ederlermiş. Halkın
ibadet ettiği yer ise köyün içindeki
Mor
Sobo Kilisesi’ymiş. Katedral
olarak kullanılan Mor Sobo Kilisesi, bölgenin en büyük kilisesiymiş. 1400’lerde
Timur tarafından yıkılana kadar 9 asır boyunca Turabdin Bölgesi’nde metropolitlik
merkezi olarak kullanılmış. Her yıl 15 Ağustos’ta hem yurt içinden hem de
yurt dışından gelen Süryaniler “Meryem Ana’nın göğe yükselişi ya da vefat günü”
için ayin yapıyorlarmış. Şimdiye kadar gördüğüm bütün
kiliselerden farklı bir güzellikte olan Meryem Ana
Kilisesi öyküsünü kilise görevlisinden dinledikten sonra yıkık durumdaki Mor
Sobo Kilise kalıntılarını geziyoruz. Saat 15.30’da da köyden
ayrılarak Hasankeyf ve Batman üzerinden Diyarbakır’a doğru dönüşe
geçiyoruz. Ilısu Barajı’nda su tutulmaya başlandığı için Hasankeyf’in eski yolu kapatılmış. Yeni yapılan
yoldan geçerken uzaktan Hasankeyf’i görmeye çalışıyoruz ne yazık ki. Akşam
19.30’da vardığımız Diyarbakır’da bir başka lezzet durağı olan Ciğeristan’da
(0412 9990616) son
kebaplarımızı da yedikten sonra 22.10 uçağı ile İzmir’e uçmak üzere hava alanına
gidiyoruz. İzmir’e döndüğümde yaptığım ilk iş tartılmak oluyor. Sonuç 3 günlük
etkinlik sonunda 2 kg.ya yakın kilo
almışım. En başta sevgili arkadaşlarım Sn. Zeki
VAROL, Sn. Refik KIZILATA ve
çektiği çok güzel grup fotoğrafları için Sn. Ülkü SEVGİ olmak üzere rehberimiz
Sn. Murat GEZER’e, kaptanımız Bayram Bey’e ve katılımcı bütün arkadaşlara tekrar
çok çok teşekkür ederek yazımı bitiriyorum.
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK
Midyat fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Midyat video günlüğü görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder