Yaklaşık 1000 m. rakımda, Dedegöl (2.998 m.), Barla (2.798 m.), Davras (2.637 m.), Sarp (2.548 m.), Akdağ (2.420 m.) yüksekliğinde dağlarının çevrelediği, dümdüz ve yemyeşil bir çanak ova. Her
yer gül, elma, kiraz bahçesi, üzüm bağları. Her yerde şırıl şırıl akan çeşmeler ve dereler var. Su ve çeşme olan yerleri oldum
olası çok sevmişimdir. 2.998 Metre yüksekliği ile Isparta ilinin en yüksek dağı olan Dedegöl Dağı, haritalarda Anamas Dağları adı verilen dağ grubu içinde yer alıyor. Söylenceye göre zirveye adını veren gülleri, erenlerden sayılan bir “Dede” dikmiş, zamanla zirve “Dedegül”, dağın genel adı ise “Dedegöl” adını almış. Zirvenin
güneyinde “Kara Göl” adı verilen küçük bir göl bulunmaktaymış ama, biz sis yüzünden göremedik. Melikler Yaylası yaklaşık 1.750 m. rakımda mükemmel bir kamp yeri. Etrafı çam, sedir, ardıç ormanları ile çevrili. Ardıç ağaçları maalesef çok azalmış. Ülkemizdeki çam ormanları içinde ilk defa çam kese tırtılını burada görmemek
terleri ile birleşen un ve irmik helvası, gerçekten de çok güzeldi ve çok lezzetliydi. Bundan sonraki yıllarda, çadır kurma yerleri ile yemek dağıtımı, dağcılar ve piknikçiler için ayrı ayrı düzenlenir ise, daha iyi olur kanısındayım. Ben zirve yürüyüşüne katılacak olmama rağmen, çok uzun olan yemek kuyruğunu görünce yemek almaktan vazgeçtim.
Ayrıca çadırların aralarında yakılan yüksek ateşlerden gelen kıvılcımlar, oldukça pahalı olan dağcı çadırlarının delinmesine yol açtı. Bunlar düzeltilemeyecek konular değil. Bu vesile ile Sn. Isparta Valimize, Sn. Eğirdir Kaymakamı’mıza, Sn. Aksu Belediye Başkanı’na, Sn. Durmuş UÇGUN nezdinde tüm Etudost gönüllüleri ve Aksu
Belediye’si çalışanlarına çok çok çok teşekkür ediyorum. Bizler 22.05.2010 cumartesi günü saat 11.00 sıralarında Melikler Yaylası’na vardık. Akşama kadar aşağı yukarı her yarım saatte bir, güneş açtı, dumanlar (sis) her yeri kapattı, yağmur yağdı, dolu yağdı, sonra tekrar güneş açtı. Bu böyle akşama kadar devam etti.
Gece yağmur yağmadı. Ertesi sabah 04.50 gibi toplandık. Çorba o saatte hazır olmadığı için sabah çorbasını içemeden 05.10 gibi yürüyüşe başladık. Saat 08.45 sıralarında zirveye vardık. Zirve yürüyüşüne 13 kişi başladık. 2 arkadaşımız geri döndü. Onları özellikle tebrik etmek istiyorum. Çünkü dağcılıkta, zirveye
çok yakın bir noktadan geri dönme kararı vermek, en önemli kural ve kararlardan birisidir. Bu kararı veremeyenler, daha yukarılarda çok ciddi sağlık sorunları ile karşılaşarak hem kendilerini, hem de ekip üyelerini tehlikeye atarlar. Kendileri hiç üzülmesinler. Dedegöl Dağı’da, diğer dağlarda, binlerce yıldır
yerlerinde duruyorlar. Zirvelerini sizlere göstermek için biraz daha bekleyebilirler. Zirvenin kalabalık olması, sis yüzünden etrafın görülememesi, sert sayılabilecek rüzgar olması ve arkadan gelen daha kalabalık gruplara yer açmak için, zirvede 10 dakika kadar durup fotoğraf çektikten ve zirve defterini bir kısmımız
imzalayabildikten sonra, saat 09.00 sıralarında geri dönüşe geçtik. Zirve öncesi son boğazda, kısa bir atıştırma molasından sonra saat 11.45'te kamp alanına vardık. Dedegöl Dağı gerçekten çok güzel, heybetli bir dağ. Sis, dönüş yolunda açıldığı için Beyşehir Gölü'nün muhteşem manzarasını görebildik. Tırmanış rehberlerimiz Sn. Zeki
VAROL, Sn. Tuncay ERYILMAZ ve Sn. Yaşar KÜSBECİ’ye çok teşekkür ediyorum. Bölge mağara yönünden de çok zengin. Biz Aksu Zindan Mağarası’nı gezdik.765 m. uzunluğunda, yarı aktif olan mağarada, damlataş, akmataş, kenartaş ve yer altı deresinin oluşturduğu sarkıt ve dikitler gerçekten güzel. Dikitlerin bazılarının kırılması
ise üzücü. Suyun akmadığı bölümler ise kararmaya başlamış. Mağaranın sonunda hamam diye adlandırılan bölüm bulunuyor. Mağaranın önünde ise Eurymedon (Köprüçayı Tanrısı) kutsal alanı bulunmakta. Gitmediğimiz Pınargözü Mağarası ise, 15 km. mesafesiyle ülkemizin en uzun mağarasıymış. Mağaranın içine
girilmesi zormuş. Girişte bulunan sifonu dalarak geçmek gerekiyormuş. Ayrıca girişte, saatteki hızı 150-160 km. bulan şiddetli bir rüzgar varmış. Mağaranın çıkışına yakın bir yerde 600 yaşında bir çam ağacı durmaktaymış. Beyşehir gölünü besleyen sularının ağustos ayında ki sıcaklığı 5,8 dereceymiş. Sularında alabalıklar
teknik malzeme gerektirmeyen kanyonda, ayaklarınızın altından kaçan alabalıkları görebiliyormuşsunuz. Bu etkinliğin sonundaki lezzet durağımız ise, 1851 yılından bu yana Isparta Hükümet Meydanı’nda, Ulu Cami’nin tam karşısında hizmet veren Kebapçı Kadir.(0 246 2182460 – 212 17 71) Tam 159 yıldır kendi lezzetini
dağıtan restoranı 4. kuşak işletiyor. Isparta Kebabı için, Torosların eteklerinde kekik kokulu yaylalarda beslenen kuzu ve oğlaklar, yörüklerden alınıyor. Kaburga bölümleri şişlere geçirilerek ortasındaki çukurda ateş yanan fırının içinde bulunan kazanlarda, 2,5 saat
kadar pişiyor. Daha sonra köz ateşinin sıcaklığında bir saat kadar fırında kalıyor. Nar gibi kızararak kebap haline gelen et, yaklaşık yüzde 50 fire veriyor. Bizler Isparta Kebabı, Kabune pilavı, üzüm şırası ve salatadan oluşan menüye 20 TL. ödedik.
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK
Bu etkinliğin resimlerini görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Bu yazının hazırlanmasında Isparta Valiliği tanıtım kitapçığı, Eğirdir gezi rehberi kitapçığı, Eğirdir tanıtım broşürü, Aksu Zindan Mağarası tanıtım broşürü, Lezzet Durakları kitabı ve ispartaya.com web sitelerinden yararlanılmıştır.
Bu etkinliğe gitseydim 10 defa Amerikaya gitmiş kadar olurdum herhalde.
YanıtlaSilBizi de oraya götür Ayhan Baba..
Şinasi Yüksel
Resul ERKOLLU
YanıtlaSil06 Kasım 2010 01.30
AYHAN BEY; EĞRİDİR MEZUNU BİR DAĞCILIK HAYRANI OLARAK BİZE YAŞATTIĞINIZ FOTOĞRAFLI HAYATTAN ÖTÜRÜ SİZE MİNNETTAR OLDUĞUMU MUTLAKA YAPTIKLARINIZI PAYLAŞMANIN HAKLI TAKDİRİNİ YAŞAMANIZ İÇİN DE BU MAİLİ YAZMAMIN GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNEREK YAZDIĞIMI BİLMENİZİ İSTERİM. HİÇ GİTMEDİĞİM ROTALARI GİTMİŞ GİBİ HAFIZAMA YERLEŞTİRDİNİZ. SİZE SAYGIMI İFADEDE ZORLANMAKLA BERABER TEŞEKKÜRLERİMİ SUNARIM. DAĞ TRAVERSLERE GÖNÜL VERENLERE SONSUZ SAYGILARIMLA.