02-09 Temmuz 2010 tarihleri arasında Aladağlar Trans faaliyetine katıldım. İyi ki de katılmışım.
Gerçekten Aladağlar Ülkemiz dağcılığının Kabe’si konumunda. Her yerden 3.000 – 4.000 m.ler arası zirveler fışkırıyor. Bunların bazıları teknik tırmanış gerektiriyor. Bazılarına da yürüyerek çıkılabiliyor. Ben de bu sefer, dizlerimdeki sorunları daha fazla artırmamak için, teknik tırmanış gerektirmeyen, 3.723 m.lik
sürenlerdendi. Faaliyetimize 03.07.2010 cumartesi günü, Niğde-Çamardı-Çukurbağ köyünden traktörler ile, Demirkazık Köyü Sokullupınar mevkiine giderek başladık. Bütün gece otobüs yolculuğundan sonra (yaklaşık 15-16 saat), traktör kasası üzerinde çantalarımız ile alt alta, üst üste hoplaya zıplaya yaklaşık 1 saat süren yolculuğumuz bize çok iyi geldi.:))) Çantaları katırcılara teslim ettikten
sonra, bir gazla Karayalak Vadisi'nde yükselmeye başladık. Doğanın güzelliği karşısında önce pek bir şey anlamadık. Doğayı sizlere şöyle anlatmaya çalışayım. İki tarafınız 400-500 m.lik dik duvar kayalar. Sanki kovboy film seti gibi. Gökyüzü masmavi. Arkanıza, geriye baktığınızda, aşağılarda yemyeşil Demirkazık ve Çukurbağ köyleri. İleriye, önünüze baktığınızda, varılamayacakmış gibi uzaklarda duran,
Tekirdağ Temsilciliği'miz ve biz İzmir grubu, hepimiz birbirimize moral vermeye çalışıyoruz. Yolun çok az kaldığı, Çelikbuyduran’a vardığımızda her şeyin güllük gülistanlık olduğu falan, filan. Gaz, gaz, gaz. Yalan.(Şaka) Ne dersek diyelim ayaklar gitmez oldu. Vücutlarımız yorgunluğun üzerine, şimdide yüksekliğe adaptasyona çalışıyor. Yorulan, sıkıntıya düşen arkadaşları daha sık dinlendirerek, nefeslerini
daha kontrollü kullandırarak, daha yavaş hareket ettirerek, hepimiz sağ salim akşam 07.30 sıralarında kamp alanımız Çelikbuyduran’a varıyoruz. Emler Zirve rehberimiz olan Çanakkale temsilcimiz Hüseyin Bey ve sevgili eşi ile, gülen yüzümüz İsmail Bey, kamp alanına varıp çadırlarını kurmuşlar bile. Tamamen taşların üzerine çadırlarımızı kuruyoruz. Hüseyin Bey’in hazır ocağından yararlanarak, Nermin
Ana’mız bize bir tarhana çorbası yapıyor. Başka bir gıdaya ne hacet. Hava da gittikçe soğuyor. Çadır dışında durmak artık çok soğuk. Sonra yatıyoruz. Burada, Tekirdağ Temsilciliğimizden katılan dostların hepsini, birliktelikleri, paylaşımcılıkları ve yardımlaşmaları sebepleriyle, Başkanları Ümit Bey nezdinde tebrik ediyorum, kutluyorum. Sabah dinlenmiş, doğaya aklimitize olmuş bir şekilde
saat 06.00 sıralarında kalkıyoruz. Sn. Hüseyin UZUN Bey’in rehberliğinde saat 07.00 sıralarında başladığımız zirve tırmanış yürüyüşü, 08.20'de rahat bir tırmanış ile Emler zirveye vararak son buluyor. Çanakkale, Tekirdağ ve Biz İzmir Grubu olarak toplam 14 kişi zirveye çıkıyoruz. Bir saatten fazla zirveden, diğer zirvelerdeki arkadaşları, Demirkazık’ı, Yedigöller kamp alanını, uzaklarda
Erciyes’i, dün yürüdüğümüz Karayalak Vadisini, Çukurbağ, Demirkazık ve diğer köyleri seyrediyoruz. Telefonlar buradan çektiği için telefonlarımızı ediyoruz. Fotoğraflar çekiyoruz. 10 Ekim’de Anıtkabirde yapacağımız tören ile şehit mezarlarına koymak üzere zirveden taş parçaları alıyoruz. Hüseyin Başkan’ın güzel bir konuşması ile Atatürk ve Silah Arkadaşları, dağlarda ölen dağcılar, Aladağ’da
ölen Hacettepe’li dağcılar ve rahmetli Özel’imiz (PAK) için saygı duruşunda bulunuyoruz. Saat 10.00 sıralarında inişe geçiyoruz. Tekirdağ grubumuz ile vedalaşıp, trans ekibi olarak Yedigöller kamp alanına gidiyoruz. Burada çadırlarımızı kurarken sevgili rehberimiz Hafize Hanım ve diğer trans ekibi arkadaşlar Kızılyar (3.654 m.) zirve tırmanışından dönüyorlardı. Pazartesi işte olmak zorunda olan
arkadaşları yolcu ettikten sonra Nermin ile Füsun hanımlar bizlere kebaplar, tatlılar, kekler, börekler hazırlıyorlar. :))) Yemeklerimizi yiyoruz. Yaklaşık 3.000 m.de ki sıcacık çorba, makarna ve bulgur pilavını, en lüks restorandaki kebaplara, pasta ve keklere değişmem doğrusu. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Daha sonra Ankara Zirve’de ki dostlar ile buluşup sohbet ediyoruz. Ankara’lı dostlar
bizlere Hacivat ile Karagöz oyununun, perde üstündeki yansımalarını anlatan çok güzel bilgiler verdiler. Daha sonra çevredeki göllere geziler yaptık. Niyazi’nin barı henüz açılmamış. Güneş çekildiğinde hava birden 15-20 derece soğuduğu için, hava kararırken çadırlara dinlenmeye çekildik. Ertesi sabah (05.07.2010 Pazartesi) kalktığımızda, çantalarımızı götürecek katırlar ortalıkta yok.
Bir kısmımız çadırları toplamış bir kısmımız toplamamış. Bende toplayanlardanım. Sonuçta sevgili süper rehberimiz Hafize Hanım katırların gelmediğini, telefon görüşmesi yapabilmek için tekrar Emler zirveye çıkılacağını, kampta kalmak isteyenlerin kampta kalabileceğini, başka zirve yapmak isteyenlerinde istedikleri zirveleri gidebileceklerini açıklıyor. Ben psikolojik olarak gitmeye
odaklandığım, yeni bir zirveye odaklanmadığım için kamp yerinde kalmaya karar veriyorum. Daha birde çadırımı yeniden kuracağım. Sonuç olarak arkadaşlar, 2-3 tane isimsiz zirve ile, Sema Tepe ve Emler’e zirve yaptılar. Kendilerini bir kez daha kutluyorum. Bizde kamp alanından zirve yapan arkadaşları seyrettik. Lojistik destek verdik. Geldiklerinde Direktaş’ın hemen önündeki Buzul Göle
girdiler. Çok soğuk olduğu için ben giremedim. Akşam üzeri ise tüm trans ekibi, Nermin ile Füsun arkadaşlarımızın hazırladıkları çorba ve makarnayı tam bir Halil İbrahim sofrası düzeninde yedik. Herkes bir şeyler çıkardı. Kocaman zengin bir soframız oldu. Akşam üzeri güneş gitmeye başlayınca hava yine çok soğumaya başladı. Kamp alanı çevresindeki tüm çöpleri toplayarak bir mıntıka temizliği yaptık.
Konserve kutularını torbaya ayırarak diğer çöpleri yaktık. Ateş sönerken 1 katır ile 1 eşek çantalarımız için geldi. Biz 3 katır istemiştik. katırcı Habip'e, "14 çantayı bu ikisiyle nasıl taşıyacaksın?" dediğimizde, "bu iki hayvanın 250 kg. kadar" taşıyabileceğini belirtti. Haydi hayırlısı diyerek yattık. Sabah (06.07.2010 Salı) çantalar dağ gibi yığılınca, Habip kafasını kaşımaya başladı. Zavallı eşeğe 5’mi 6’mı
kadar yaklaşık 4 saat sürekli iniş yapılıyor. Arkanızda Direktaş’ın, her iki tarafınızdaki 1000-1500 m.lik dik kaya duvarlarının görüntüsü muhteşem. 2000 m.ye doğru inildikçe Toros Dağları'na has adaçayı topluyoruz. 1800 m.lere inildikçe çam ormanları başlıyor. Elma mevkiindeki Yörük obasında oldukça uzun mola verdik. Soğuk ayran içtik. Yoğurt yedik. Yörük buzdolabını gördük. Yeni doğmuş
oğlakları sevdik. Çocuklar ile beştaş, çoktaş oynadık. Hepsi çok güzeldi. Ama beni dahada mutlu eden oradaki yöresel kıyafetler içindeki bir kızımızın, Konya Üniversitesi’nde işletme okuduğunu öğrenmem oldu. Elektriğin olmadığı, tamamen doğada yaşayan bu insanlarımızın kızlarını, çocuklarını okutma gayretleri beni çok mutlu etti. Buradan ayrıldıktan sonra, çam ağaçlarının, çiçeklerin
içinde çok güzel bir rotada yürüyerek kamp alanımız, Soğukpınar’a geliyoruz. Burada adı gibi soğuk, çelik gibi suda duş aldım. Sonra tüm arkadaşlar aynı şeyi yaptı. Soğuk su bizleri canlandırdı. Yeniledi. Akşam ise koca bir kütüğün yandığı ateşin etrafında sohbet, şiir, fıkra, bol kahkaha gırla gitti. Türkücülerimiz burada kendilerini ağırdan sattılar. Meğerse onlar kendilerini Kapuzbaşı'na
saklıyorlarmış. Ertesi sabah (07.07.2010 Çarşamba) mükellef bir kahvaltı ile güne başladık. Tam bir Halil İbrahim sofrası. Sucuklu bıldırcın yumurtamız bile var. Kahvaltıdan sonra yine ağaçlar içinde çok güzel bir rotada yaklaşık 2-2,5 saatlik bir yürüyüş ile eski adı Barazama olan Ulupınar Köyü'ne ulaştık. Biraz dinlendikten sonra minibüs ile 15 dakika mesafedeki Kapuzbaşı Şelaleri’ne gittik.
Şahin Pansiyon’a (0 352 6171009) yerleştikten sonra öğle yemeğimizi yedik. Sn. Ömer Bey (0 537 7324759) ve ailesi çok sıcak bir şekilde bizleri karşıladılar. İlgilendiler. Tabii bunda yıllardır buraya gelip giden Sn. Hafize YİĞİT rehberimizin payı büyük. Şahin Pansiyon, Kapuzbaşı Şelaleri’nden gelen su ile Güney Şelale’den gelen suyun tam birleşme noktasında. Asırlık çınarların üzerine ağaç tahta evler kondurulmuş.
Şelalelerden gelen suyun tam kenarlarında ise masalar var. Suyun sesi o kadar güçlü ki, konuşurken bağırmak zorunda kalıyorsunuz. Suyun sesi, Ayder’den bile güçlü ve 24 saat hiç azalmıyor. Güney Afrika'daki vuvuzela sesi gibi kafamızı ütüledi. Buz gibi şelale sularında yetiştirilen alabalıklar gerçekten çok güzeldi. Çok lezzetliydi. Akşam yediğimiz saç kavurma ise biraz sertti. Yemekten sonra ise
gizli türkücüler ortaya çıktı. Gece 11.00’e kadar türküler şarkılar ile suyun sesini hep birlikte bastırdık. Kapuzbaşı Şelaleleri muhteşem bir yer. Aladağların doruklarındaki karlar eriyerek Yedigöller mevkiindeki onlarca gölü besliyor. Göllerden sızan sular ise yer altı dereleri ve dip su kanalları ile aşağıda Kapuzbaşı mevkiinde, müthiş bir basınç ile yaklaşık 1000-1500 m.lik duvar gibi dağın, 4-5 yerinden
servis ile bıraktı. Bu etkinliğin final yemeğini, Kayseri merkezde bulunan Elmacıoğlu İskender Restoranda (0 352 2237777) yedik. 3 katlı, asansörlü, kapısında güvenlik elamanlarının müşterileri yönlendirdiği modern bir mekan. Her katta ayrı bir mutfak var. Sadece bulunduğu kata hizmet veriyor. Her kat ayrı ayrı zevkli döşenmiş. 30 yıldır burada çalışan garson varmış. En yenisi 6-7 yıllık.
Bu devamlılık müşteriye lezzet olarak yansıyor. Buranın İskender Kebabı çok meşhurmuş. Ayrıca ızgara çeşitleri, pide-pizza çeşitleri, yöresel yemekleri de mevcut. Ben yöresel yemeklerden önce "bamya çorbası", sonra da“yağlama” siparişi verdim. Yağlama için, mayalı hamur lahmacun büyüklüğünde açılıyor, saçın üstünde yufka ekmeği gibi pişiriliyor. Sonra bir tavada kıyma, kuru soğan, domates, biber,
maydanoz, az salça ile pişirilerek hazırlanan iç, saçın üstünde pişen yufkanın üzerine konuyor. Onun üstüne tekrar yufka konuyor, yufkanın üzerine de tekrar iç dökülüyor. Sonra 4’e bölünüyor. Yanında sarımsaklı yoğurt ile servis ediliyor. Gerçekten çok güzel ve çok lezzetli. Üzerine de camız kaymaklı ekmek kadayıfı veya künefe. Hani derler ya, "yeme de yanında yat". Tam bir lezzet fırtınası.
Atmosfer, o kadar rahat, ferah ve temiz ki, neredeyse otobüsün hareket saatine kadar orada kalacaktık. Ama biraz da Kayseri merkezde gezelim istedik. Kaleyi, Hunat Camii ve Manzumesi’ni gezdikten sonra garaja geri döndük ve herkes kürkçü dükkanına (İzmir'e) doğru hareket etti. Bu etkinlikte Keşan’dan sevgili Hakan Eşme, bizlerin konuşma dilini tek başına değiştirmeyi başardı.
İzmir’de sıcaktan bunalan arkadaşlarıma hala“avadandır be ya” diyormuşum farkında olmadan. Bu etkinliğin sorunsuz geçmesi için her şeyi yapmaya çalışan, oradan oraya koşturan, didinen, tekrar tekrar zirvelere çıkan, katırcılar ile bizim için tartışan, mükemmel rehberliği ile çok güzel rotalarda bizleri yürüten, rüya gibi 1 hafta geçirmemize vesile olan, sevgili rehberimiz Sn. Hafize YİĞİT’e,
ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağolsun, varolsun. 10. Yılını kutlayan Kulübümüze, kazasız belasız daha nice 10 yıllar diliyorum. Sevgili Genel Başkanımız Sn. Orhan KOZAN şahsında, gönüllülük esasları çerçevesine, kulübümüzün bugünlere gelmesinde emeği geçen herkese, 41 kere maşallah organizasyonunda emeği geçen herkese, bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Sağlıkla Kalın.
Ayhan YÖRÜK
Bu etkinliğin fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
41 zirveler ve Aladaglar Trans Etkinligine Katilanlar:
1-) Hafize Yigit-rehber (Kizilyar-Emler-isimsiz zirve ve Aladaglar trans)
2-) Murselim Elmas-izmir (Kizilyar-Emler-isimsiz zirve ve Aladaglar trans)
3-) Ayla Erden-izmir (Kizilyar-Emler-isimsiz zirve ve Aladaglar trans)
4-) Cengiz Kiyilar-istanbul (Kizilyar-Emler-isimsiz zirve ve Aladaglar trans)
5-) Alev Arslanturk-istanbul (Kizilyar-Emler-isimsiz zirve ve Aladaglar trans)
6-) Mithat Sener-Afyon (Kizilyar-Sematepe(rehber)- isimsiz zirve(2) ve Aladaglar trans)
7-) Hüseyin Uzun-Canakkale (Emler(rehber)-Sematepe-isimsiz zirve(2) ve Aladaglar trans)
8-) İsmail Basaran-Canakkale (Emler-Sematepe-isimsiz zirve(2) ve Aladaglar trans)
9-) Aysel Uzun-Canakkale (Emler ve Aladaglar trans)
10-) Nermin Calis-Izmir (Emler ve Aladaglar trans)
11-) Ayhan Yörük-Izmir (Emler ve Aladaglar trans)
12-) Ali İhsan Şen-Izmir (Emler ve Aladaglar trans)
13-) Yakut Ozturk-Izmir (Kizilyar zirve)
14-) Kemal Eymur-Izmir (Kizilyar zirve)
15-) Sultan Ozcelik- Izmir (Kizilyar zirve)
16-) Emre Ozturk- Izmir (Kizilyar zirve)
17-) Hakan Esme-Kesan (Aladaglar trans)
18-) Fusun Tanrikulu-Izmir (Aladaglar trans)
19-) Aylin Aras-Izmir (Yedigoller Platosu)
20-) Serpil Sevgi-Izmir-Karayalak vadisi kapıdan dondu.
Not: Bu yazının hazırlanmasında Lezzet Durakları 2009 Kitabından yararlanılmıştır.
bende bu sene haziran sonunda gittim aladağlara ama son anda çıkan sağlık sorunlarından dolayı hiç zirve yapma şansım olmadı ve ekibin başına gelen talihsizliklerden dolayı faaliyeti erken bitirmek zorunda kaldık. ama o güzel dağlarda koyunlarla beraber kampta kalmak bile güzeldi :) artık kısmetse kışa yada gelecek yaza kaldı :)
YanıtlaSilAyhan'cığım, bilgisayar ayarlarını hala değiştiremedim ama güzel haber, hernehikmetse, artık fotoğrafları izleyebiliyorum!
YanıtlaSilFotoğraflar muhteşem. Ne yok ki bu etkinlikte: Dağlar, yaylalar, zirveler, çiçekler, çiçek gibi çocuklar, arkadaşlık, dostluk, dayanışma ve ille de lezzet durakları.. Gel de imrenme, gel de kıskanma!
benim memleketim yahyalı ama sizler kadar gezme fırsatım gezmemekle neler kaçırdığımı farkettirdiniz. ilk fırsatta gidecepim. teşekkürler
YanıtlaSil