29-30
Kasım 2014 tarihlerinde, İç Karya (3) Bölümü’nün KARGICAK-SARIKAYA-GÖKSEKİ-KETENDERE-KIZILAĞAÇ(ÇOMAKDAĞ)-İKİZTAŞ-NARHİSAR-KONAK-KAYABÜKÜ
arasını, Sn. Zeki VAROL rehberliğinde 38 arkadaş ile 7. etap olarak yürüyüp, Karya Yolu faaliyetimize devam ettik.
Bafa Gölü yakınlarında Milas karayolunun
üstündeki Pınarcık Köyü’nde, gözleme ve çay ile sabah kahvaltısını yaptıktan
sonra yürüyüşe başlama noktamız olan Kargıcak Köyü yakınlarına geldik. Otobüsün köyde dönebileceği geniş alan olmadığı için, köyün yaklaşık 2 - 2,5 km. aşağısından, sabah 09.00 sıralarında yürüyüşümüze başladık. Asfalt yoldan
sonra yürüyüşe başlama noktamız olan Kargıcak Köyü yakınlarına geldik. Otobüsün köyde dönebileceği geniş alan olmadığı için, köyün yaklaşık 2 - 2,5 km. aşağısından, sabah 09.00 sıralarında yürüyüşümüze başladık. Asfalt yoldan
yarım saatlik bir çıkışla
Kargıcak Köyü’ne ulaştık. 09.30 sıralarında Karya Yolu patikalarına girmemiz ile birlikte kendimizi Karya uygarlığının içinde bulduk. Bugüne kadar yürüdüğüm Likya ve Karya yolları içinde bozulmadan günümüze kadar ulaşmış ve halen de kullanılan taş döşeli en uzun patikalarda yürüdük.
İki günde yürüdüğümüz 35 km.’nin tahminimce
20 km.’si, geniş yassı taşlardan çok
güzel tesviyeler ile yapılmış tarihi patika yollar. Yani bu etkinliğin sonunda
bu kadar çok kutsal yolda yürümüş olmanın hazzıyla kendimizi Karya Hacı’sı
sayabiliriz. Sarıkaya Köyü’ne
kadar her yer zeytin ağacı ve zeytinler çok iri. Tek tük fıstık çamları da var.
Zeytin hasadı zamanı olduğu için tüm köylüler zeytin topluyor. Saat 12:00 sıralarında Sarıkaya Köyü’ne, 12:50 sıralarında da Gökseki Köyü'ne ulaşıyoruz.
İki köy de fazla bozulmamış. Beton evler azınlıkta. Kesme taştan yapılmış
otantik evlerin bacaları
Lahit mezara, Milas’taki Gümüşkesen Anıtı’na ya da Bodrum
Mozolesi’ne benziyor. Sarıkaya Gökseki arası patika, devasa büyüklükteki
kayaların arasında devam ediyor. Ara ara
taş döşeli patikalar da var. Fıstık çamları zeytine göre daha çok. Gökseki
Köyü’nün çıkışında 15-20 dakika kadar
öğle molası veriyoruz. Ketendere Köyü’ne
kadar kilometrelerce iki tarafı taş duvar ile örülmüş yollarda, yer yer taş
döşeli patikalarda yürüyoruz. Bahçeler de taş duvarlar ile ocak ocak ayrılmış.
Saat 14.00 sıralarında Ketendere köyüne ulaşıyoruz. Her yerden horoz ve inek
sesleri geliyor. Ketendere geçtiğimiz 3 köye göre
daha büyük ve daha kirli. Çöpler her yerde. Köy betona
boğulmuş. Yarım saat kadar dinlendikten sonra 14:30 sıralarında köyden
ayrılıyoruz. İnişli çıkışlı yer yer patika, yer yer taş döşeli yollardan
geçerek saat 16:00 sıralarında Kızılağaç (Çomakdağ) köyüne varıyoruz. Köy
meydanında Çomakdağ Kültür Derneği (ÇOKDER)
Başkanı Sn. Hasan YILDIRIM bizleri
karşılıyor. Kızılağaç-Çomakdağ 1.000 nüfuslu oldukça büyük bir köy. Bence
köylükten çıkmış. Hayal kırıklığına uğruyorum. Kesme taştan yapılma otantik
binalar, 4-5 Katlı apartmanların arasında kaybolmuş. Zaten birçoğu da yıkılmaya
yüz tutmuş. Hasan Bey’den, eski taş evlerde
tuvaletlerin dışarıda olduğunu, baca
sayısı kadar oda bulunduğunu, köy
düğünlerinin çok renkli ve güzel olduğunu öğreniyoruz. Muğla-Milas’tan gelen
yetkililerin, eski taş evleri, içinde tuvaleti olacak şekilde yeniden projelendirme
ve mali kaynak desteği sözlerini yıllardır yerine getirmediği için köylünün
imkanı
doğrultusunda ucuza kaçıp beton binaya yöneldiğini öğreniyoruz. Çok
yazık. Bölgedeki bütün köylerde kadınlar rengarenk kıyafetler giyiyor.
Başlarına da bir tutam çiçek takıyorlar. Çok renkli yerel kıyafetler giymiş başlarındaki feslere de bir tutam çiçek takmış köylü kadınlardan incik-boncuk takı
alışverişlerini bitirince, sabah tekrar gelmek üzere saat 16.40 sıralarında
köyden ayrılarak akşam kalmak üzere Bafa Gölü Kıyısındaki Kapıkırı Köyü’ne
gidiyoruz. Sezon sonu ve, bölgenin sit alanı olması yüzünden 38 kişinin
kalabileceği kadar büyük pansiyonlar yok. Bu yüzden 3 pansiyona bölünüyoruz.
Akşam köfte-balık muhabbetine göl kıyısında da devam ettikten sonra istirahate çekiliyoruz. Birinci gün 2+16=18 km. yürümüş olduk. İkinci günün sabahı horoz sesleri ile uyandıktan sonra Bafa Gölü manzaralı güzel bir kahvaltı yaptık. İnce ince yağan yağmur altında Kapıkırı Köyü’nde kısa bir geziden sonra,
tekrar yürüyüş başlangıç noktamız olan Kızılağaç (Çomakdağ) Köyü’ne saat
09.25’te gelerek 09.35’te yürüyüşümüze başladık. Kısa bir asfalt yol geçişinden
sonra patikaya girerek, dağ çilekleri yiye yiye 10:30 sıralarında İkiztaş
Köyü’ne ulaştık. Tahminimce 100-150 metre yüksekliğinde ikiz gibi duran
iki
büyük kayadan adını alan İkiztaş Köyü, feldispat madeninin tehditi altında.
Seramikte kullanılan feldispat madeninin Avrupa'da çıkarılması yasak olduğu
için burada, cennet doğamızı katlederek vahşice çıkarılıp çok ucuza İtalya’ya
gönderildiğini ve oradan pahalı seramik olarak ülkemize geri getirildiğini öğrenince
"Bu kadar da olmaz!" diyor insan. Ama maalesef doğamız o kadar sahipsiz
ki. İnsanlarımız da işsizlikten buraları iş kapısı olarak görüyor.
Sağlıklarını, kültürlerini, tarihlerini zeytinlerini vb. kaybetme pahasına vahşi
madenciliğe göz yumuyorlar. Neyse, yürüyüşümüze
devam edip 12.30 sıralarında
Narhisar Köyü’ne geliyoruz. Betona boğulmamış bu güzel köyün kahvesinde öğle
molası veriyoruz. 13.15 Sıralarında Narhisar Köyü'nden ayrılarak çam ormanları
içinde kestane ve çınar ağaçlarının sararmış yaprakları eşliğinde Konak
Köyü’ne doğru yürüyüşümüz devam ediyor.
Kısa bir asfalt geçişinden sonra 14.25'te Konak Köyü’ne ulaşıyoruz. 10 dakika kadar istirahatten sonra neredeyse
Kayabükü Köyü’ne kadar bozulmamış çok
güzel taş döşeli tarihi patikalarda yürüyüşümüze devam ediyoruz.
15.35'te de Kayabükü Köyü’ne ulaşarak 17 km.’lik ikinci gün faaliyetimizi bitiriyoruz. 35 km.lik 2 günlük rotamız üzerinde kırmızı beyaz işaretlemeler gayet
iyi bir şekilde yapılmış. Mesafe levhaları ise sadece birkaç ana köyde var.
Çeşme yok. Ama
köylerden çok sık geçildiği için köylülerden destek alınabiliyor.
Kargıcak Köyü’nden bir müddet yükseldikten sonra rota iniş ve
çıkışlarla devam ediyor. Hep taş döşeli patikalarda yüründüğü için ayak ve diz
ağrıları olabilir. Geçmişin otoyolu sayılabilecek taş döşeli tarihi patikalar
üzerinde zorlu olmayan çok keyifli bir etap.
2 gün boyunca yürüdüğümüz
bölgenin tamamında çok renkli taşlar (kırmızı, turuncu, yeşil, sarı, beyaz,
siyah vb.) bulunmakta. Umarım bir gün, Kültür Bakanlığı, Muğla Valiliği, Muğla ve Milas
Belediyeleri ile Muğla Üniversitesi bu bölgenin otantik kesme taş binaları ile
ilgili bir proje etrafında buluşarak henüz
Kızılağaç (Çomakdağ) ile Ketendere
Köyleri kadar bozulmamış; Sarıkaya, Gökseki ve Narhisar Köyleri’nin, bir Safranbolu, bir Muğla, bir Akyaka, bir
Beypazarı vb. gibi Kültür Turizmi
odağı haline gelmesine vesile olurlar. Bozulmadan günümüze kadar gelmiş tarihi patikaların korunmasını sağlarlar.
Bunun için Amerika'yı yeniden keşfetmeye hiç gerek yok. Muğla Valiliği’nin Ormancı Türküsü'nün yakıldığı Belen Kahvesi
ile ilgili projesi ne kadar başarılı ve güzel bir proje. Belen Kahvesi'nin, içinde bulunduğu Gevenes Köyü’ne katkıları da ortada. Böylece hem gençlere iş
kapısı açılacağı için göçün önüne geçilmiş olur hem de bölgenin yüzlerce yıllık
kültürel yapısı korunmuş olur.
Bir kez daha sevgili bilge rehberimiz Sn. Zeki
VAROL’a, herkese gönülden yardıma eden, gruptaki kopmaları bir aşağı bir
yukarı koşarak birbirine mükemmel şekilde bağlayan Sn. Kemal TIRPAN’a, arkadaki emniyet sübabımız Sn. Refik KIZILATA’ya ve kaptanımız Ender Bey’e çok
teşekkür ediyorum.
Sağlıkla
kalın.
Ayhan
YÖRÜK
Bu
etkinliğin fotoğraflarını görmek
isterseniz lütfen burayı tıklayınız.
Bu
etkinliğin videosunu görmek
isterseniz lütfen burayı tıklayınız.
Aslı YILDIZLAR
YanıtlaSilYine süper bir gezi, yine çooookk güzel fotoğraflar.
8 Aralık 2014 11:12
Pek güzel yürümüşsünüz, çok imrendim..
YanıtlaSilBülen AS 9 Aralık 2014 16:08
YanıtlaSilEline, diline ayağına sağlık. Büyük bir zevkle okudum. Memleket hasretim depreşti sayende.
Metin YILDIRAN 10 Aralık 2014 16:35
YanıtlaSilYazılarınızı ve fotoğraflarınızı ilgi ve beğeni ile izliyorum.
Tebrik ediyorum.
Bol gezili ve sağlıklı günler dileklerimle.