Rahmetli İsmet İNÖNÜ “Nereli?” diye sorulduğunda sanırım çok
kişi “Malatya’lı” der. Oysa O, öz ve öz İzmir’lidir. Malatya’lı Hacı Reşit Bey ile Rumeli’li Cevriye Hanım’ın
2. çocuğu olarak 1884 yılında Dayısı Hakkı Bey’in o zamanlarda Mekke Yokuşu olarak
bilinen, günümüzde Türkyılmaz Mah. İnönü(842) Sok. No: 20 Konak adresinde bulunan iki
katlı
şirin evde dünyaya gözlerini açmıştır. Hikâye; Hakkı Dayı’nın “93 Harbi” diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı döneminde, ilerde Rumeli’de olacakları
şirin evde dünyaya gözlerini açmıştır. Hikâye; Hakkı Dayı’nın “93 Harbi” diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı döneminde, ilerde Rumeli’de olacakları
öngörerek, kardeşleri İlhame, Cevriye ve Refet’i yanına alıp Razgrad’tan İzmir’e göçerek, bu eve
yerleşmesiyle başlıyor. Meslek hayatına maliye
memuru olarak başlayıp vergi
müdürlüğüne kadar yükseliyor. Vazife icabı yanında
bulunan Sorgu Hâkimi
Malatyalı Reşit
Bey ile iyi anlaşıyor. Sonuçta Reşit Bey, Hakkı Bey’in küçük kardeşi Cevriye Hanım’a talip oluyor ve iki
genç 1880 yılında İstanbul’da evleniyorlar. Yalnız bu
evlilikte Hakkı Dayı’nın bir şartı
oluyor. Çok genç yaşta evlenen Cevriye’nin doğumlarını,
İzmir’de
ailesinin yanında
yapması. Rahmetli İsmet İNÖNÜ doğduğu bu eve askeri eğitiminin yılsonu
tatillerinde dönermiş. Gelecek senenin derslerine hazırlanır, Fransızca
gazeteler “Le Matin” okuyup, memlekette ve dünyada olanları takip edermiş. Üst
kattaki balkondan
denizi seyreder, bahçedeki turunç ağacının gölgesinde doktor olan küçük dayısı Refet ile Fransızca
çalışır, kitap okurlarmış. Lozan Barış
Antlaşması görüşmelerine önce kendisi, sonra da eşi Mevhibe Hanım ile beraber “sevgilim”
dediği İzmir’den gidiyor.
İSMET
İNÖNÜ ANI EVİ ve KİTAPLIĞI, Konak
Belediyesi ve İnönü Vakfı’nın
çalışmasıyla müze formatında
düzenlenerek 24 Eylül 2018 tarihinde açılınca, yazlık komşum sevgili Ali
GÜNDOĞAN Ağabey’e bir sürpriz yapmaya karar veriyorum.
Çünkü Ali Bey
rahmetli İsmet İNÖNÜ’nün tabutu
başında nöbet tutan Harbiyeli’lerden birisi. Kendisi 1974
yılında 200 m.de sezonun en iyi derecesini yapmış milli bir atlet. Yüzlerce kere paraşütle atlamış bir sporcu. Birkaç
yıldır yaz sezonları sonunda İzmir
çevresinde bir dağa çıkmayı adet edinmişiz. 2019 yılı sezon sonu faaliyeti olarak, İzmir Körfezi’ni bisiklet ile dolaşma, bisiklet etkinliğinin
sonunda Hisarönü Camii yakınlarında
bulunan Bizim Lokanta’da nohutlu işkembe yemeği ile bir İzmir
lezzeti tatma, finalde ise
İsmet İNÖNÜ’nün
doğduğu evi gezme teklifinde
bulunuyorum. Hemen kabul ediyor. Böylece 12
Eylül 2019 Perşembe günü sabahı Foça’dan
hareket ederek Karşıyaka’ya
geliyoruz. Bostanlı Yasemin Kafe’de kahvaltı yaptıktan sonra kafenin hemen
yan tarafında
bulunan BİSİM bisikletlerinden
2 tane kiralayarak saat 09.22’de İzmir körfez turuna başlıyoruz. Körfezin simge yerleri olan Alsancak-Pasaport-Konak-Karantina-Göztepe
İskeleleri, Saat Kulesi vb. yerlerde fotoğraf çekilerek Üçkuyular Vapur
İskelesi’ne
vardığımızda saat 11.50 oluyor. Buraya kadar 24,2 km. pedal çevirmişiz. Kent
Ormanı içinden devam ederek önce İnciraltı’na,
oradan da rotanın son noktası Askeri
Tesisler’e geldiğimizde Relive uygulaması
29,4 km. gösteriyor. Buradan Konak
İskele’ye kadar
tekrar bisiklet ile geri
dönerek 12.45 sıralarında bisiklet ile
İzmir Körfezi etkinliğimizi bitiriyoruz.
Relive uygulamasına göre bugün
toplam 40,6 km. pedal çevirmişiz.
Konak İskele yanında bulunan istasyona BİSİM bisikletlerimizi iade ettikten sonra
Hisarönü Camii yakınlarında 911 Sok. No:4 Konak adresinde bulunan Bizim Lokanta’ya (0 232 4844279)
yürüyoruz. Lokantada öyle istediğiniz bir yere oturamıyorsunuz. Küçük bir esnaf
lokantası olan müessesede, masaların değil sandalyelerin boşalması
için
dışarıda sırada bekliyorsunuz. Biz’de 10-15 dakika kadar sıra bekledikten sonra
nohutlu işkembe, az ciğer kavurma ve sütlaç ile karnımızı doyuruyoruz. Bu kadar insanın sıra beklemesi
boşuna değilmiş gerçekten. Yemekler muhteşem. Tam bir lezzet durağı.
Midelerimizin bayramından sonra İSMET
İNÖNÜ ANI EVİ ve KİTAPLIĞI’na yürüyerek rahmetli İsmet İNÖNÜ’yü yâd
ediyoruz. Üst kattaki balkondan denizi görmek istiyoruz ama göremiyoruz. Önü
binalar ile kapalı. Bir köşeden birazcık İzmir Büyükşehir Belediyesi
görünüyor.
Odaları gezip bahçedeki turunç ağacını gördükten sonra anı defterine duygu ve
düşüncelerimizi yazıyoruz. Özgürce aldığımız her nefeste hakları olan Atatürk,
İnönü ve silah arkadaşlarına bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz. Allah
kendilerinden razı olsun.
İSMET İNÖNÜ
ANI EVİ ve KİTAPLIĞI, pazar ve pazartesi günleri hariç 09.00-17.00 saatleri arası
ziyaretçilerini bekliyor. Başta Konak Belediyesi olmak üzere bu evin korunup
günümüze kadar gelmesine vesile olan herkese sonsuz teşekkürler ediyorum…
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK
İzmir Körfezi Bisiklet Turu ile İSMET İNÖNÜ
ANI EVİ ve KİTAPLIĞI fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
İnönü Vakfı
Başkanı Sn. Özden TOKER’in, babası ve babaannesinden dinlediği aile öyküsü ile İSMET İNÖNÜ ANI EVİ hakkında yazdığı, Konak Belediyesi’nin 2018
yılı 37 sayılı Sonbahar KNK dergisinde yayınlanan yazısının tamamı;
İNÖNÜ AİLESİ’nin
KALEMİNDEN…
Bir insanın 134.
doğum gününün, doğduğu evde kutlanması pek az faniye nasip olmuştur değil mi?
Konak Belediyesi ile İnönü Vakfı’nın işbirliği ile düzenlenen “İsmet İnönü Anı
Evi”nde babam değil ama ben, kızı olarak, onun yerine bu büyük mutluluğu,
gururu yaşadım.
Dayısı Hakkı
Bey’in evi olan bu şirin evde 1884 tarihinde, Malatya’lı Hacı Reşit bey ile
Rumelili Cevriye hanımın 2. çocuğu olarak dünyaya gözlerini açmış.
O günden itibaren
çok sorumlu, heyecanlı 89 yıl süren hayatı boyunca da bu evden, yerden,
İzmir’den hiçbir zaman kopmamış.
Kızı olarak
babamdan ve babaannemden dinlediğim ailenin geçmişi ile ilgili hikayeleri sizlerle
paylaşmak isterim.
Örneğin; Hakkı
dayı kimdi? Nereden gelmişti? İzmir’de ne arıyordu?
Hikaye “93 Harbi”
diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı döneminde Rumeli’den Anadolu’ya göç
eden Tunaboyu-Deliorman Türkleri ile başlıyor.
Bunlardan biri
Hakkı Bey, ilerde olacakları öngörerek artık Rumeli’de kalamayacaklarını
düşünmüş… Kardeşleri ikisi kız, İlhame ve Cevriye, biri oğlan Refet’i yanına
alıp Razgrad’tan İzmir’e gelmiş. Ve bu yokuş üzerindeki iki katlı eve
yerleşmiş.
Maliye memuru
olarak meslek hayatına başlayan Hakkı bey, vergi müdürlüğüne kadar yükselmiş.
Vazife icabı yanında bulunan Sorgu Hakimi Malatyalı Reşit Bey ile iyi
anlaşmışlar. Ve sonuçta Reşit bey Hakkı beyin küçük kardeşi Cevriye’ye talip
olmuş. İki genç İstanbul’da 1880’de evlenmişler.
Büyükannemin bize
anlattığına göre, Hakkı dayının bir şartı olmuş. Çok genç yaşta evlenen
Cevriye’nin doğumlarını ailesinin yanında yapmasını istemişler.
Babam doğduğu bu
eve senelerce sonra askeri eğitiminin yıl sonu tatillerini geçirmek için
dönmüş. Dayısının çocuğu yokmuş. Eşi Servet hanım, annesi ve küçük kardeşi
Refet Beyle beraber oturuyorlarmış.
Babam o zamanlar
bu küçük evin kendisi için dünyanın en güzel köşkü gibi göründüğünü söylerdi.
Orada dinlenir, eğlenir gelecek senenin derslerine hazırlanır, Fransızca
gazeteler “Le Matin” okur memlekette ve dünyada olanları takip edermiş.
Üst kattaki
balkondan denizi seyrettiğini, odaların uzun koltukları, bağlanmış minderleri
üzerine uzanıp, uyuduğunu hatırlardı.
Bir de yola bakan
bir odada, renkli, kocaman bir papağanın, camın önünden gelip geçenleri
seyrederken; “Huuuuuuu…. Servet Hanım….Bekçi gelmiş….Misafir çıkıyor….” diye
seslendiğini…
Küçük dayısı
Refet doktordu. Edebiyata meraklıydı. Yabancı dilden tercümeler yapardı.
Shakespeare’den “Otello” piyesini tercüme etmişti.
Evin küçük arka
bahçesinde turunç ağacının gölgesinde onunla beraber kitap okumaktan, Fransızca
çalışmaktan çok zevk aldığını hep söylerdi.
Babam değişik
tarihlerde, değişik şartlarda, “13 ila 22 yaşlarında benim başlıca sevgilim
olmuştur” dediği İzmir’e dönüyor. Ama bir daha o eve gitmiyor.
“16 sene sonra
büsbütün başka şartlar içinde İzmir’e girdiğim zaman, türlü duygularım arasında
sevgiliye kavuşmak heyecanı yer alıyordu” diye ilave ederdi.
O, 9 Eylül
1922’de Atatürk’ün muzaffer ordusu ile İzmir’e gelirken bir süre dinlendikleri
Belkahve’de Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya dönmüş; “Anadolu seferi başarı
ile tamamlandı. Şimdi Türkiye’nin medeniyet mücadelesine hazır mısın?” diye
sormuş,
İsmet Paşa’da
“Hazırım Paşam” diye cevap vermişti.
İşte Atatürk ile
İsmet Paşa medeni, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti kurmaya orada karar
vermişlerdi.
Bu heyecan,
değişik dönemlerde hep tekrarlandı. İzmir kurtulunca o zamana kadar, Kurtuluş
Şavaşı’nda muhtelif cephelerde savaşan babamı, hep arkadan takip etmek isteyen
annem, Konya’dan kayınvalidesi ve annesi ile beraber İzmir’e taşındı ve Lozan
Barış Antlaşması’nın heyecanını orada ailece yaşadılar. Babam ilk evvela yalnız
olarak, sonra da eşi ile beraber İzmir’den Lozan’a gidiyor.
Lozan’da 24
Temmuz 1923’te Türkiye için Tapu Senedi olan büyük zafere imzasını attıktan
sonra tekrar İzmir’e dönüyorlar. Babamın ümidi orada bir müddet dinlenebilmek…
Ama bu hiçbir zaman olamıyor.
Cumhuriyet
kuruluyor. Atatürk Cumhurbaşkanı… Babam Ankara’da ilk Başbakan olarak
çalışmalarına başlıyor.
Ömer ağabeyim
İzmir’de doğuyor.
Ona doğum
müjdesini getiren emir eriyle sevincini paylaşmak isteyerek..
“Oğlum olmuş…
İsmini ne koyayım? diye sorunca şaşıran genç asker tereddütsüz; “Sağol Paşam…
Şemsettin” diye cevap veriyor.
Şaşırmak sırası
babamda; “Niye?” diye sorunca “Babamın ismi de ondan komutanım”
İsmet Paşa eşinin
yanına hemen gidemiyor. Ama Gazi Paşa’nın eşi onu lohusa yatağında ziyarete
gidiyor.
Latife Hanım ile
Mevhibe Hanım böyle tanışıyorlar… Kucağına Ömer bebeği verdikleri zaman duyduğu
özlemi seneler sonra 22.10.1947 anneme yazdığı mektupta şöyle ifade ediyor.
“Onun mini mini
kundaklı hali ve benim onu kalbime bastırırken içimde ilk defa uyanan “annelik”
ihtiyacı hatıramda canlandı.”
Başbakan İsmet
İnönü’nün ailesi oturabilecekleri bir ev bulununcaya kadar İzmir’de şimdi Vali
Konağı olan yerde yaşamaya devam ediyorlar. Ancak 1925 tarihinde Mevhibe Hanım
ailesi ile Ankara’ya taşınıyor.
Babamın İzmir’le
olan heyecanlı günleri bitmiyor. 1950 seçimlerinde Cumhurbaşkanı olarak, bundan
27 sene evvel düşman işgalinden kurtulan İzmir’e bu defa partisi CHP için oy
istemeye geliyor. Artık ben de annemle beraber onun yanındayım. Seçim
mitinglerinin coşkulu, toplantıları, buluşmaları arasındaydık. 66 yaşındaki
babam bir delikanlı gibi heyecanlı ve inançlı, gayretliydi. Türkiye’de çok
partili rejime, demokrasiye kavuşmak için kararlıydı, azimliydi.
1950’de seçimleri
partisi CHP kaybetti.
Ama o kendi
deyimiyle en büyük zaferini kazandı. Türkiye demokrasi ile idare edilen bir
ülke haline gelmişti.
Burada benim
Özden Toker’in anılarını da ilave etmek isterim. Ağabeyim Erdal İnönü üç dönem
İzmir’den milletvekili seçildi. Eşim Metin Toker bütün seçimleri büyük heyecan
ve zevkle takip etti. Bir çoğunda ben de onunla beraberdim. Ve ailece İzmir’den
hiç kopmadık. Ortak sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi paylaşmaya devam ediyoruz.
Gelelim o babamın
hiç dönmediği eve… “Peki o ev ne oluyor?”
Ev senelerce
sonra o zamanki İzmir Belediye Başkanı Doktor Behçet Uz tarafından belediye
adına alınıyor. 1950 sonrasında ise aynı belediye tarafından elden çıkarılmak
istenince İnönü’ye yakın olan İzmir’li iş adamlarından Şerif Remzi Reyent bu
evi alıp, yeğeni ve aynı zamanda İnönü’nün en eski arkadaşlarından Orgeneral Ali
Fuad Erden’in kızı olan Ayla Ökmen’e hediye ediyor.
Ayla Ökmen 26
Haziran 1987 yılında evi İnönü Vakfı’na bağışlayınca, sonraki yıllarda babamın
doğum gününü doğduğu evde kutlama imkanımız oldu.
Daha sonra,
değişik dönemlerde Belediye Başkanı Yüksel Çakmur ve İzmir Valisi Kemal
Nehrozoğlu himayelerinde, Dr. Fatma Sedes’in ve Sn. Cahit Koççoban’ın
katkılarıyla ev günümüze kadar geldi.
134. yaş gününde
babamın ve doğduğu evin heyecanlı hikayesine sahip çıkan “İsmet İnönü Anı
Evi”nin en iyi şekilde canlandırılmasını isteyen, Konak Belediye Başkanı Sayın
Sema Pekdaş’a, bunu gerçekleştiren Prof. Dr. Sn. Engin Berber ve ekibine İnönü
Vakfı ve İnönü Ailesi adına candan teşekkür etmek isterim.
Özden TOKER
İnönü Vakfı
Başkanı
Kaynakça: Bu
yazı Konak Belediyesi’nin 2018 yılı 37 sayılı Sonbahar KNK dergisinden
yararlanılarak hazırlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder