11.12.2016 Pazar günü, EFES-MİMAS
(İYON) YOLU’nun 12. Etabı olan, Ovacık-Urla Karantina Adası-Klazomenai
arasını yürümek üzere, Sn. Muhammed KİRAZDİKEN ve Sn. İsmail KASAP ile birlikte,
aracımızın
birini Urla İskele mevkiinde, eski Çeşme karayolu üzerindeki
Migros’un önüne bırakıp, Urla Ovacık
Köyü’ne geldik. Sn. Kemal TIRPAN bu sefer, Uludağ tırmanışına gittiği için bizimle değil. Saat 09:15 sularında yürüyüşe
Köyü’ne geldik. Sn. Kemal TIRPAN bu sefer, Uludağ tırmanışına gittiği için bizimle değil. Saat 09:15 sularında yürüyüşe
başlayıp, Ovacık Köyü’nün dışında asfalt yol üzerinde bir süre gittikten sonra,
Bilisev-Bilim Sanat Etkinlik Vadisi’nin yanından geçiyoruz. Burası çocuklar ile
gelip doğada hoşça vakit geçirilebilecek güzel bir yer.
Daha sonra toprak
traktör yolunda devam ediyoruz. Yol ikiye
ayrılıyor. GPS kayıtları sağ taraftan gidileceğini gösteriyor. Kırmızı-beyaz işaretler ise sol taraftaki yola yapılmış. Sonuçta
ikiye ayrılarak ben ve
Muhammed Bey sağ taraftan, İsmail Bey ise sol taraftan
devam edip Ege-Koop. Dört Mevsim Konakları’nda buluşuyoruz. Sol taraf vadiden, sağ taraf ise tepeden devam ediyor. Sağ taraf daha manzaralı bir rota.
Bu arada her taraf, tamamen olgunlaşmış kıpkırmızı dağ çileği ile dolu. Dört Mevsim Konakları’nın
yanından geçerek üçlü kavşağı, Urla levhası
yönünde karşıya geçiyoruz. Tarlalar sürülmüş olduğu için GPS kaydının
biraz sol tarafından, sürülmemiş zeytin bahçelerinden içinden geçerek devam ediyoruz. Bazen
toprak, bazen asfalt traktör yollarından yürüyüp, İzmir-Çeşme Otoyolu altında
bulunan menfezi geçtikten sonra,
önce Taş
Evler Sitesi duvarının yanından, sonra da Sevilla Keklik Tepe proje
alanının önünden geçiyoruz. Tarla, bahçe ve seralar arasında, genellikle asfalt
yolda devam eden yürüyüşümüz, saat 11:50 sularında eski Çeşme
karayolunu karşıya
geçip, sabah bıraktığımız aracımıza ulaşarak son buluyor. Wikiloc’a göre 9.4 Km. yürümüşüz. Bundan sonraki
bölümler Urla İskele yerleşim yeri
içinde, kaldırımlar ve asfalt
üzerinde olduğu için yürümeyip, aracımız ile devam edeceğiz. Önce Karantina Adası’na gidiyoruz. Yol üzerinde sevgili dostumuz Sn.
Süleyman TEMİZER ile karşılaşıyoruz. Bize, İzmir
Giritliler Derneği’nin,
Tahaffuzhane’de
etkinliği olduğunu, onun için geldiğini söylüyor. Çok şanslıyız. Çünkü dünyada sadece
3 ülkede kaldığı bilinen(Türkiye, Hırvatistan ve Amerika) ve en iyi korunmuş durumda olan
Tahaffuzhane, ancak özel
izinle
açılıyor. Büyük İskender’in Karantina Adası’na yaptırdığı yoldan kalan
kalıntıları fotoğrafladıktan sonra hep birlikte Tahaffuzhane’ye gidiyoruz. Konuşmacılardan
mübadeleyi, yaşanan acıları dinliyoruz. Konuşmacı Hoca,
“Kendi babaannesinin bu
olayları hiç anlatmadığından, bir kelam bile etmediğinden.” bahsediyor.
Gerçekten yakın tarihimizde Adalarda, Yunanistan’da, Balkanlarda, insanlarımız
öyle kıyımlara uğramış, öyle acılar
yaşamışlar ki, atalarımız arkadan gelen
yeni nesillere bunları hiç anlatmama yolunu seçmişler. Bu da yakın tarihimizin, genç nesillerce bilinmemesine, unutulmasına yol açtı
maalesef. Herhalde
çocuklarının, torunlarının bu acıları tekrar yaşamaması ve
de kinlenmemesi için böyle yapıp unutmayı yeğlediler. Oysa Ermeniler ve Rumlar,
geçmişte yaşanan acıları çok abartılı,
objektiflikten uzak, yanlı bir
şekilde, sadece kendileri
yaşamış gibi, sürekli gündeme getirmeyi ve pazarlamayı çok iyi başardılar.
Hangi davranış daha doğru, daha etik ve daha asil sizce? Mübadele esnasında
yaşanan acılara, bir nebze olsun
empati kurulmasını sağlayacak, böyle önemli bir
tarihi mekanın, neden Müze’ye çevrilip,
sürekli ziyarete açık hale getirilmiyor?
Anlamak çok zor. Tahhaffuzhane’nin içi bana, nazi filmlerindeki banyo
sahnelerini anımsatıyor. Mübadele gemisi Bahri
Cedit’te dünyaya gelen 1923 doğumlu Kemal
KURUL Amca ile 98 yaşındaki mübadil
Nusret İZMİT Amca’ya, Allah'tan sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Onları
görmek benim için, kitaplarda okunanların,
anlatılanların, duyduklarımızın gerçekleşmiş hali. Tahhaffuzhane’den
ayrılıp önce Liman Tepe kazı
alanına, sonra da Ankara Üniversitesi Mustafa V. KOÇ Deniz Arkeolojisi Merkezi’ne gidiyoruz. Su Altı
Arkeolojisi Kazı alanın önünde balık ekmeklerimizi yedikten
sonra, yürüyüş amacımız olan antik Efes-Mimas (İyon) Yolu üzerindeki 5. İon kenti Klazomenai Antik Kenti’ne geçiyoruz. Saat’in 16:00’yı geçmesi
sebebiyle
savunma duvarı, seramik fırını, gömü ve yerleşim alanları gibi kazı bölgelerine
gitmeyip, günümüzden 2.600 yıl
öncesine M.Ö 600’lü yıllara ait, tamamen insan gücüyle çalışan,
kesintisiz üretim(kontinü)
yapılabilen, arkaik
dönem inşa teknikleri kullanılarak ayağa kaldırılan, dünyanın en eski zeytinyağı işliğine gidiyoruz. Müze görevlisi Sn.
Ferdi ÇETİN’den, zeytinyağının elde
edilmesi, depolanması ve kapı
kilidi
anlatımlarını dinleyip videoya
çektikten sonra antik kentten ayrılıyoruz. Saat 17:00 sularında da Wikiloc’u
sonlandırıp bugünkü etkinliğimizi bitiriyoruz. Wikiloc’a göre 19.72 km. yol kat etmişiz. Yukarıda da
belirttiğim gibi, bu mesafenin sadece 9.4
km.’ni yürüyüp, geri kalan kısmını aracımız ile dolaştık. Yürüyüş
arkadaşlarım Sn. Muhammed KİRAZDİKEN ile Sn. İsmail KASAP’a bir kez daha çok
teşekkür ederek yazımı bitiriyorum.
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK
EFES-MİMAS (İYON) YOLU 12. Etabı - Ovacık-Urla Karantina Adası-Klazomenai arası fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
EFES-MİMAS (İYON) YOLU 12. Etabı - Ovacık-Urla Karantina Adası-Klazomenai arası videosunu görmek
için lütfen burayı tıklayınız.
TAHAFFUZHANE – Karantina Adası-Urla/İzmir
Kolera, veba,
tifo, tifüs, çiçek, sarı humma, lekeli humma gibi salgın hastalıkların
yayılmasını önlemek amacıyla, yolcu ve gemi personelinin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin
alınması ve hastaların
iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın sağlık kuruluşlarına Tahaffuzhane deniyor. Çoğunlukla haç ve
posta yoları üzerine kuruluyor. Anadolu’da ilk tahaffuzhane 1823 yılında
Kemah’ta kurulmuş. Doğu Anadolu’da kolera salgını
çıkması üzerine 23 Mayıs 1892 tarihinde Erzincan’da, hemen ardından da Karahisar-ı Şarki, Eğin, Kelkit, Kuruçay,
Refahiye, Erzurum ve Gümüşhane’de kuruluyor. İstanbul’da ise biri Tuzla’da, diğeri Haliç’te olmak üzere 2 ana tahaffuzhane var. Haliç’teki
günümüze kadar gelememiş olsa da, Tuzla’daki halen ayakta, İTÜ Tuzla Kampüsü içinde bulunmaktaymış. Ama pek bilinmemekte. Ülkemizin en bilinen tahaffuzhanesi Urla
Karantina Adası’nda, 1865 yılında Fransız’lara yaptırılmış. 1 mil açıkta
bekletilen gemilere,
adadan kalkan filikayla bir doktor, tahaffuzhane müdürü ve
bir kayıt memuru çıkıyormuş. Hasta olanlar kayıt altına alınıp farklı bir
filikayla tesise getirilip, ayrı yerde banyo yaptırıldıktan sonra “tecrit pavyonu” denilen odalara
alınıyorlar. Sağlıklı yolcularda adaya getirilip
üstlerinden çıkan eşyalar 360 derece dönen dolaplar ile starilizasyona gönderilirken, kendilerine “duşluk” denilen bölümlerde banyo
yaptırılıyor. Ayrıca gemiden gelen eşyalar, iskeleye kadar uzanan raylı sistemle
sterilizasyon kazanlarına aktarılarak 110 derece buhar ile
dezenfekte ediliyor. Hasta olanlar iyileşmeden adadan çıkamıyorlar. İyileşemeyip ölenler ise adanın
arka tarafında yani doğusunda bulunan mezarlığa, üzerine sönmüş kireç dökülerek defin
ediliyor. Her ölen kendi dininin ritüeline
göre aynı mezarlığa
gömülüyor. Karantina Adası mezarlığının böyle de bir özelliği bulunuyormuş. Anavatanda ilk karaya çıktıkları yer
olan Tuzla ile Urla Karantina Adası, Mübadiller
için ayrı bir öneme sahip. Her yıl buralarda törenler yapılıp
denize çiçekler atılarak Tahaffuzhaneler ziyaret ediliyor. Az sayıda kalan ilk mübadiller ile
çocuklar ve torunların tanışıp anıların paylaşılması sağlanıyor.
Ankara
Üniversitesi Mustafa V. KOÇ
DENİZ ARKEOLOJİSİ MERKEZİ – Urla/İzmir
DENİZ ARKEOLOJİSİ MERKEZİ – Urla/İzmir
Urla İskele
mevkiinde bulunan, arkeolojik kazı ve araştırmalar yardımı ile deniz ve
denizcilikle bağlantılı kültürlerin incelenmesi, sahilde ve iç kesimlerde yer
alan antik yerleşimlerde kazı ve araştırmalar yapılarak denizle bağlantılı
kültürel yapının ortaya konması ve ulusal çapta su altı kültür envanterinin oluşturulmasına
katkıda bulunma ana hedefleri ile 2006 yılında kurulan
Ankara Üniversitesi
Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKÜSAM), Vehbi KOÇ Vakfı’nın
katkılarıyla, Urla Belediyesi’nin tahsis ettiği 10 dönümlük arazi üzerinde yer
almakta. Akdeniz’in bilinen en
eski liman tesislerinin açığa çıkarılması
öngörüsüyle başlayan Liman Tepe sualtı
kazılarında, su altında kalan mimari
kalıntıların M.Ö. 6. ve 4.
yüzyıllarda kullanılan limanın mendirek
yapısı olduğu anlaşılmış.
ANKÜSAM’ın Kanada McMaster Üniversitesiyle ortaklaşa
gerçekleştirdiği araştırmalarda, bölgenin
denizaltı haritası çıkarılmakta ve deniz
tabanının altında kalan kültür kalıntıları tespit edilmektedir.
KLAZOMENAI ANTİK KENTİ – Urla/İzmir
12 İon kentinden
biri olan Klazomenai, İzmir’in 38 Km. batısında Urla İskele mevkiinde
bulunmakta. Liman Tepe Höyüğü kalıntılarına göre ilk yerleşim M.Ö. 4.000’lere
tarihleniyormuş. M.Ö 1.100 civarında kıta Yunanistan’dan gelen toplulukların
kalıntılarına, Karantina Adası’nda rastlanmış. Zeytinyağı/şarap gibi tarımsal
ürünlerin, Klazomenai üretimi seramikler ile
tüm Akdeniz ve Karadeniz bölgesine
dağılımı sayesinde tarım ekonomisi oldukça güçlüymüş. Halk, Pers istilası
sebebiyle birkaç kez yerleşimi terk ederek, Karantina Adası ile civar
yerleşimlere dağılmış. Büyük İskender’in
Pers istilasına son vermesiyle
Karantina Adası’na yol yapılmış ve ada, yarımadaya dönüşmüş. Urla İskele’de, dünyanın bilinen ilk limanı arkeolojik kazı
alanı
ile dönemin inşa teknikleri
kullanılarak ayağa kaldırılan, dünyanın en
eski insan gücüyle çalışan zeytinyağı işliği, Klazomenai Antik Şehri’nde
bulunmakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder