1 Aralık 2009 Salı

BERGAMA/İzmir - (Allianoi-Akropolis-Kızıl Avlu-Asklepieion-Bergama Müzesi Gezisi)

26 Eylül 2010 pazar günü bir grup arkadaşla, kısa bir süre sonra Yortanlı Baraj suları altında kalacak olan ALLİANOİ Antik Kenti'ni, son kez görmek amacıyla Bergama’ya gittik. Maalesef görmek nasip olmadı. Çünkü Bergama Kaymakamlığı birkaç gün önce bir karar alarak, antik kent ve baraj alanına girişini yasakmış. Rastlantı
sonucu Yunanlı turist grubu ile orada bulunan Bergama Belediye Başkanı ve Ankara Çankaya
Belediye Başkanı’da sorunu çözemeyince mecburen Bergama’ya döndük. Allianoi'nin küçük bir termal merkezi olduğu sanılmaktaymış. Helenistik Çağ'a ait sadece birkaç arkeolojik ve nümizmatik eser ele geçmiş olmasına rağmen,
Allianoi merkez yerleşiminde Helenistik mimariye rastlanılmamıştır. Roma İmparatorluk Dönemi'nde (İ.S. II. yy.) kült merkezinde, Anadolu'nun pek çok merkezinde ve Pergamon'daki Asklepieion'da olduğu gibi büyük bir bayındırlık faaliyeti yaşanmıştır. Kült merkezinde mevcut binaların büyük bir kısmı bu döneme aittir.
Ilıcanın yanı sıra, köprüler, caddeler, sokaklar, insulalar, geçiş yapısı, propylon, ve nympheum bu dönemde planlanır.( Kaynak: http://www.allianoi.org.tr/) Bergama kağıdı anlamına gelen Parşomen’in ilk üretildiği yer Bergama’dır. Papirüs’e karşı geliştirilen bu yazı malzemesi, oğlak derisinden yapılıyor ve rulo
şeklinde kitap haline getiriliyormuş. Oldukça rüzgarlı bir havada ilk önce Akropolis'e çıkıyoruz. Yeni bir düzenleme olarak yapılan teleferik’in yeri, bence yanlış ve kullanılmıyor. Teleferik Bergama içinden (Kızıl Avlu yakınları) yapılmış olsaydı, merkezden araç ihtiyacı olmadan Akropole ulaşım sağlanmış ve böylece
Akropol’ü de araç trafiğinden kurtarmış olurdu. Ayrıca Bergama ve çevresi ile antik bölgelerin yukarıdan görünmesi de sağlanmış olurdu. Bu yatırım için harcanan paraya yazık. Antik adıyla Pergamon şehrinin, ilk yerleşim alanı Akropol’muş. Yukarı Kent anlamına gelen Akropol ören yerinde kazılar 1874 yılında başlamış. Şehrin en
yüksek yerinde kral ailesinin ve ileri gelenlerinin yaşadığı saraylar ve tapınaklar bulunurken, halkın ise aşağı şehirde yaşadığı anlaşılmakta. Akropolün en görkemli eseri, Pergamon Kralı II. Eumenes tarafından Galatlara karşı yapılan savaşın kazanılmasının anısına inşa edilen Zeus Sunağı'dır. Ancak Zeus Sunağı yaklaşık
130 yıl önce, Alman kazı ekibi tarafından Berlin’e götürülmüş, Akropol’de sadece kaideleri kalmış. Akropolde ayrıca, bugün de dünyanın en dik tiyatrosu özelliğindeki 15.000 kişilik anfitheater ile antik çağın ünlü 200 bin ciltlik Bergama Kütüphanesi’nin kalıntıları, saraylar ve tapınaklar bulunmaktadır. (Kaynak: http://www.flickr.com/) Daha sonra Akropol’den inerek
Kızıl Avlu’ya geçtik. Kırmızı ateş tuğlasından yapıldığı için Kızıl Avlu diye anılan, Antik Pergamon'un en seçkin yapı anıtlarından biri olan Kızıl Avlu, devasa boyutlarıyla Bergama'ya bugün bile damgasını vurmaktadır. Anadolu'da Roma dönemi yapılarının en büyüklerinden biridir. Koruma çalışmalarına rağmen, Kızıl Avlu'nun büyük bir kısmı
hâlâ yıkılma tehlikesi altındadır. Bu kadar önemli bir yapının hemen yanındaki tarihi taş köprünün altındaki dereye akan kirli suların görüntü ve kokusu, maalesef Bergama’ya yakışmamaktadır. Öğle yemeğimizde, Hacı Hekim Hamamı'nın (1513) köşesinde bulunan Bergama Sofrası’nda (0 232 6315131), Bergama’nın ünlü
Çığıtması ile köftesini yedik. Çığırtma, bol zeytinyağında patlıcan, sarımsak, kırmızı biber, domates, patates ile yapılan çok lezzetli bir yemek. Tavsiye ederim. Yemekten sonra antik dönem sağlık merkezi Asklepieion’a gidiyoruz. Asklepieion, sağlık tanrısı Asklepios’a adanan kutsal ve insanları tedavi amaçlı
kullanılan alanlara verilen genel bir isimmiş. Asklepios, mitolojiye göre Apollon’un oğludur ve umut kesilen hastaları bile iyileştirebilmektedir. Asklepieionların ortaya çıkışı ve tıp alanındaki gelişmelerin birbirine paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Asklepieionlara inanarak şifa bulmaya gelenlerin tedavisi, her şeyden
önce temizliğe dayanıyordu. İyileşme amacıyla tanrıya dua edilip adak adandıktan sonra uykuya yatılıyor, görülen rüyanın yorumlanması ve telkin yoluyla tedavi uygulanıyordu. Şifalı kutsal su ve çamur banyoları, yararlı otlardan yapılan ilaçların yanı sıra müzik, düzenlenen törenler ve temsiller tedavi
yöntemlerindendi. Asklepieion’da iyileşmeyecek ağır hastalar ile doğum yapacaklar asla içeri alınmıyorlardı. (Kaynak: http://www.izto.org.tr/) Asklepieion'dan sonra 1924 yılında Akropol’e depo olarak kurulan Bergama Müzesi’ne geçtik. 1936 Yılında mevcut binasına geçen müzede, erken tunç döneminden Bizans dönemine, Akropol'den gelen Helenistik devir eserlerinden
bölgeye ait halı, kilim, kumaş, el işlemeleri vb. bir çok eser sergilenmekte. Müze gezisi sonunda, müzenin hemen yan tarafında bulunan yemyeşil çimen ve çiçekler ile bezenmiş parkta, ağaçların altında yorgunluk çayı içerek bu etkinliği bitirdik. Bu vesile ile Sn. Vardar ACAN ve Selbilet YILDIRIM ile katılımcı diğer arkadaşlara çok teşekkür ederim.
Sağlıkla kalın.
Ayhan YÖRÜK


BERGAMA/İzmir - (Allianoi-Akropolis-Kızıl Avlu-Asklepios-Bergama Müzesifotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder