03.06.2016
Saat 18:30 sularında telefonum çalıyor. Sevgili Zeki VAROL “Hadi Akdağ’a gidiyoruz.”
diye söylediğinde “Ne zaman?”
diye soruyorum. “Bu akşam saat 03:00
sularında yola çıkarız.
Sabah çorbamızı Gömbe Yaylası’nda
Sabah çorbamızı Gömbe Yaylası’nda
içeriz. Aracımızı Subaşı Yaylası’nda bıraktığımız gibi Akdağ zirveye gidip, aynı gün döneriz.”
şeklinde programı bir çırpıda açıklayıveriyor. “Peki” diyorum. Yalnız iki şey istiyorum. Birincisi Subaşı Yaylası’na giderken
Alevi-Bektaşi Yurttaşlarımızın Hac yeri konumunda olan Uçar Su Şelalesi’ne uğramak, ikincisi de etkinlik sonunda çok
yorgun olacağımızdan dönmeyip, Subaşı Yaylası’nda kamp yapıp, ertesi sabah dönmek. Pazar günü İzmir’de işi
olduğunu belirterek “Dönüş kararını,
yorgunluk durumumuza göre orada veririz.” diye anlaşıyoruz. Hazırlıklara
başlıyorum. Akşam da ev gezmesi var. Her neyse sonuçta, çok spontene oluşan bu
faaliyetimize, 04.06.2016 Cumartesi Sabahı saat 03:00 sularında, sevgili Birol SAĞIN
ve Zeki VAROL ile buluşarak başlıyoruz. Saat 08:00 sularında Kaş’ın
Gömbe Yaylası’na varıyoruz. Çörekçi Restaurant’ta nefis ezogelin çorbalarımızı
içtikten sonra, Subaşı Yayla yolu üzerinde ki Uçar Su Şelalesi’ne
doğru devam
ediyoruz. Yeşil Göl’ün biraz ilerisinde aracımızı bırakıp, yaklaşık 1 – 1,5 km.
yürüyerek, saat 08:50 sularında Uçar Su Şelalesi’ne ulaşıyoruz. Yörenin Hristiyanlıktan Müslümanlaşması sırasında sık sık yörede gönül
fethine çıkan
Abdal Musa, bir gün Uçar Su’yun arka yönünde bir köye gitmiş. Köy
halkı çok yoksulmuş. Susuzluk yüzünden ekinleri kurumuş. İkram edecek bir şey
bulamamışlar ve bu yüzden çok utanmışlar. Abdal Musa bu durumu görünce “Ben size
su verirsem, siz de elde
edeceğiniz ürünlerden bana pay verir misiniz?” diye sormuş. Köylüler “Ne demek, ürünün lafı mı olur, sen yeter ki
su ver.“ diyerek söz vermişler. Bunun üzerine Abdal Musa asasını yere vurarak su fışkırtmış.
Köylüler buna çok sevinmişler. O yıl bol ürün elde etmişler. Abdal Musa hasat
sonu köylüden söz verilen ürünü almaya geldiğinde “Hadi be Derviş, bu suyu Allah verdi, sen de kim oluyorsun.” gibi
kaba laflar etmişler. Bunun üzerine
Abdal Musa köylülere “Siz yazın su içmeye, kışın geçmeye yol bulamayın.” demiş. İşte o
gün bu gündür kupkuru dağ yamacında taşlar arasında fışkıran ve adeta
uçarcasına gürül gürül akan sular, yazın 06 Mayıs Hıdırellez’den itibaren
Gömbe
Yaylası-Elmalı Ovası’na, Ekim’in ilk haftasından itibaren kışın ise, Kaş
Ovası’na akarmış. Böylece beddualı
köylüler, kışın suyun coşkulu akmasından geçmek için yol bulamazken, yazın
içmeye su bulamazlarmış.
Ama Gömbe Yaylası ile Elmalı Köylüleri ise ürünlerine
su lazım olduğu zaman diliminde yeterli suya kavuşur bereketlerine bereket
katarlarmış. Bir
başka öyküye göre ise, Abdal Musa bir gün Fethiye
yakınlarında çobanlardan abdest almak için su istemiş. Ancak ona kimse su
vermemiş.
Daha sonra Gömbe Yaylası-Elmalı tarafına gelen Abdal Musa, karşısına
çıkan bir çobandan yine su istemiş. Çobanın pınardan verdiği su ile namazını
kılan Abdal Musa, bir isteklerinin olup olmadığını sormuş. Aksakallı pirin kim
olduğunu bilmeyen çobanlar “Bu pınar yaz
aylarında
susuzluğumuzu gideriyor. Ancak kışın taşıp seller oluyor ve ekili tüm
arazilerimiz zarar görüyor.” diye yakınmışlar. Bunun üzerine Tanrı’ya dua
eden Abdal Musa “Bu pınar yazın
Gömbe’ye, kışın da abdest suyunu çok görenlere gitsin.” diye yakarmış. O
zamandan itibaren
Uçar Su Şelalesi, 06 Mayıs Hıdırellez’den itibaren Gömbe-Elmadağ tarafına, Ekim ayının ilk haftasından itibaren ise Fethiye yönüne akmaya başlamış. Velhasıl bu büyülü coğrafyada anlatılan birçok efsane daha var. Gerçek olan şu ki, Alevi-Bektaşi Yurttaşlarımız her yıl 09-10 Haziran
tarihlerinde Elmalı Tekke
Köyü’nde düzenlenen Abdal Musa’yı anma törenlerinden önce, Uçar Su Şelalesi’ni
ziyaret edip, kurbanlar keserek dileklerde bulunuyor, zemzem niyetiyle su
içerek, bidonlar doldurulduktan sonra,
Yeşil Göl’ün kıyısında Cem Töreni’nde semah dönüyorlar. Saat 09:10 sularında Uçar Su ve Yeşil Göl’den ayrılarak
aracımızı bırakıp yürüyüşe başlayacağımız
Subaşı Yaylası’na hareket ediyoruz. 09:50 Sıralarında da yürümeye başlıyoruz. Saat
10:40 sularında İkiz Göl Yaylası’nı,
11:00 sularında ise Evkaya Yaylası’nı
arkamızda bırakıp 11:35 sularında Deve
Boynu Kabarığı Yaylası’na ulaşıyoruz. Buradan ikiye ayrılarak ben klasik rotadan, Zeki ve Birol Bey’ler
ise sağ taraftaki sırttan
zirveye
doğru hareket ediyoruz. Saat 12:55’te Akdağ zirvesi Uyluk Tepe’ye(3.021 M.),
namı diğer At Kuyruk Sallamaz’a ulaşıyorum. Böylece 2011 yılı Kasım ayında kar
ve tipi nedeniyle çıkamadığım zirveye, yaklaşık 3 saatte çıkmış
oluyorum. Oldukça
kuvvetli rüzgar var. Zirve taşlarını siper edinerek oturup arkadaşlarımı
beklerken, 3 dağcı daha zirveye geliyorlar. Alanya’dan gelmişler. Bir hafta
önce Kızlar Sivrisi’ne çıkmışlar, bu hafta da Akdağ’a gelmişler.
Bir süre
sohbet ediyoruz. Zirve defterini imzaladıktan sonra Alanya’lı arkadaşlar inişe
geçiyorlar. Ben de arkadaşlarımı beklemeye devam ediyorum. Saat 14:00 sularında
onlar da geliyor. Böylece zirveye çıkış için farklı bir rota daha
öğrenmiş
oluyorlar. Söylediklerine göre klasik
rotaya göre daha uzun ve daha sevimsiz bir rotaymış. Saat 14:30’a kadar
rüzgarlı ama açık havada Akdağ Zirve’sinin tadını çıkarıyoruz. Zirve defterini
imzalıyoruz, resimlerimizi çekip,
Dünya
Çevre Gününü kutladıktan sonra inişe geçiyoruz. Dönüş rotamız Taşlı Dere Vadisi’nden Kuru Ova Yaylası’na, oradan da
başlangıç noktamız olan Subaşı Yaylası’na. Saat 15:15 sularında, Taşlı Dere
Vadisi’nin
başında bir şeyler atıştırıp, saat 16:00 sularında inişe devam
ediyoruz. Taşlı Dere Vadisi, adından da
anlaşılacağı üzere tamamen irili ufaklı taşların üzerinde zorlu bir iniş.
Yağmurlu havalarda sel riski de olabilir. Kuru Ova Yaylası
ise yemyeşil düz
bir alan. Yüzlerce keçi birazda koyun sürüsü var. Uzun kulaklı bir oğlak
seviyoruz. Birol’u annesi sanıp cork cork parmağını emiyor. Cana yakın bay
bayan Oba
sakinleri ile konuşuyoruz. 18:30 sularında Subaşı Yaylası’nda
etkinliğimizi bitiriyoruz. Bizim Birol hemen kendini buz gibi yayla sularına
atıyor. Ben ve Zeki ise ancak ayaklarımızı
yıkıyabiliyoruz. Dönüşte Gömbe
Yaylası’nda ki dostumuz Hüseyin ÇİLENGİR Ağabey’e uğruyoruz. Meryem Abla’nın
nefis peynirli-otlu gözlemelerini yerken Hüseyin Ağabey “Bölgede 10.000 ağacın üzerinde 1.000 yaş üzeri
Sedir
Ağacı saydığını, bu ağaçları Dünyada bulunan 196 devlete paylaştırılarak bir “Dünya
Barış Ormanı” projesi olduğunu, bu projenin Çekül Vakfı ile 3 Bakanlık
tarafından kabul gördüğünü anlatıyor.”
Çok
mutlu oluyoruz. Kendisini tebrik ediyoruz. Hüseyin Ağabey ile Meryem Abla’ya
çok teşekkür ederek yanlarından ayrılıp yola çıkıyoruz. Karanlık basmadan
Elmalı Tekke Köyü’nde bulunan Abdal Musa Türbesi’ni de görmek
istiyoruz. Ama
karanlığa kaldığımız için Türbeyi dışarıdan ziyaret edebiliyor, içeriye
giremiyoruz. Sonuçta 20:50 sularında dönüş yolculuğumuz başlıyor. Denizli’ye
kadar pek sorun olmuyor. Denizli’den sonra yorgunluk iyice çöküyor.
Göz
kapaklarımız kapandıkça kapanıyor. Uyumamak için belki bir aylık çay, kahve,
nescafe içip, çekirdek fıstık yiyoruz. Sonuçta bir gün önce sabaha karşı
03:00’te başladığımız etkinlik, ertesi gün yine sabaha karşı
03:00 sularında
İzmir’e ulaşarak sona eriyor. Akdağ Uyluk Tepe etkinliğimizde Wikiloc’a göre, 2.001 M.’den 3.051 M.’ye çıkarken 16
Km. yürümüşüm. Tabii Zeki ve Birol Bey’ler sağ sırttan zirve yaptıkları için biraz
daha fazla
yürüdüler. Hep yaylalardan geçildiği için su sıkıntısı yok. Yaylacılar çekingen değil. Bay bayan herkes ile
konuşulabiliniyor. Bu güzel faaliyet için sevgili dostlarım
Sn. Zeki VAROL ile
Sn. Birol SAĞIN’a tekrar çok teşekkür ederek yazımı bitiriyorum.
Sağlıkla
kalın.
Ayhan
YÖRÜK
Akdağ Uyluk Tepe Zirve faaliyeti fotoğraflarını görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Akdağ Uyluk Tepe Zirve faaliyeti video günlüğünü görmek için lütfen burayı tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder